Evrenin Bütünlüğüne Ulaşmak

Kutsallık

Bir çok insan hayatında hiç bir zaman gizemli bir deneyim sahibi olmadığını ve gelecekte de olamayacağını düşünür. Ve doğrudur ki bir çoğumuz evrenin bütünlüğünü hissettirici ve kendinden geçirici o olağanüstü gizemli deneyimi hiç bir zaman yaşayamayabiliriz. Ancak başka düzeylerde deneyimler de vardır.

Çocukların yaratıcı algılamaları sadece içsel değil, dış dünya ile de ilgilidir. İçteki yaratıcı sihir dıştaki sihir ile ilişki içindedir. Bulutlarda ve alevlerde oluşan biçim ve varlıkları kolaylıkla görebiliriz. Bir ormanın içinde durduğumuzda gölgelerin gizemini ve ağaçların varlığını birdenbire fark ederiz. Birisi nazik ve düşünceli bir şekilde hayatımıza girdiğinde, sıcaklık ve çekim deneyimleriz. Ve bazen öyle zamanlar olur ki, bütün bir yaşamı saran bir sihir olduğunu bildiğimizde, gökyüzüne bakar veya bütün güneş sisteminin tırnağımızdaki bir atom olduğunu düşleriz.

Körpe aklımız sonsuzluğu anlama çabası içine de girebilir. Uzay’ın sonu nerede? Öbür tarafta ne var? Bütün bu deneyimlerde aşkın bir bilinç durumu bizi sarar. Bu bizden, anlayışımızdan çok daha büyük, harika ve kutsaldır.

Hepimiz kutsallığı deneyimlemişizdir. Çocukken bu tür deneyimlere daha kolay ulaşırdık, ama onları doğal kabul ettik ve büyüdükçe unuttuk ve onlar da yetişkin gerçekliklerimizin altında kaldı.

Yaşamın kutsal olduğunu bilmek – samanyolundan minicik bir çiçeğe kadar- ne ağır bir din ne de felsefi bir düşüncedir. Bu son derece basit ve harika bir şeydir. Bazı gizemciler sürekli olarak bu deneyim ile yaşar. Bu sihir ve kutsallık duygusunu hatırlamaya ihtiyacımız var ve artık anlamalıyız ki, evet, bizim de gizemli deneyimlerimiz var.

Ahlak ve Doğal Adalet

Ancak yaşamımızda yankı yapan tek şey içimizdeki çocuğun kutsal ve içsel dünyası değildir. Akıllarımıza ve kalplerimize dadanan başka duygular ve seziler de vardır. Çocukluğun iç dünyası şu anı ve burayı dışlayan ve günlük gerçekliklerden habersiz olan kapalı bir evren değildir. İnsani erdemliliğin en yoğun boyutları ile yaşam bulan başka bir belirgin özelliği vardır.

Her ne kadar alaycı (sinik) bazı kimseler inkar etseler de, ruhumuzda yoğun bir şekilde neyin adil ve dürüst olduğuna ve hangi davranışın doğru olup olmadığına dair bir duygu taşırız. Bazen iğrenç ve bencilce şeyler yaparız, ama bu ahlak ve adalet duygumuzun varolmadığı anlamına gelmez. Bu sadece onları görmezlikten geldiğimiz anlamına gelir. Hatta, çoğu zaman kötü davranışımızı koşulların adil olmamasına bağlar ve bu şekilde haklı göstermeye çalışırız. Her ne kadar kötü huylu olsak da suç işlediğimizde bile bir adalet duygumuz vardır. Kurnaz, bencil, garez içinde davranabiliriz, ama bilincimizle durumun aslında nasıl olması gerektiğini biliriz.

Birçoğumuz için, bu ahlak ve doğal adalet duygusu öyle baskın gelir ki, en sonunda hayatlarımızı ona göre yaşama ihtiyacı duyarız. Bunu fark etmek bazen çok yavaş olur bazen de kalbe dalan bir bıçak gibi aniden gelir. Gül Haçlıları* diye bilinen Avrupalı mistik geleneklerinden birinde, yavrusunu kendi memesi ile besleyen bir pelikanın görüntüsü vardır. Bu görüntü sadece anlamsız fedakarlık imgelerinden biri değildir, temsil ettiği anlam hizmet etmek ve doğal adalet yaşamını varetmek için duyulan yoğun arzudur. İçimizdeki içgüdü tehditler ile dolu bu dünyada hayatta kalabilme ve başarılı olma yolunda iyi olanı yaptırtan güdüdür.

Benzer Yazılar

Leave a Reply