Dünya Tarihinin karanlık çağları

Dünya Tarihinin karanlık çağları

Yine de çeşitli görüşler ileri sürülüyor, hayal bilimi dürtüyor, bilim birtakım hayalleri körüklüyor. Bütün bunlara karşılık bilimin henüz açıklayamadığı esrarlar var. Çünkü insanoğlu geçmişini kesinlikle bilmiyor, tanımıyor. Olsa olsa çok kısa bir süre hakkında bilgi toplayabilmiştir. Bu da bilinen bir diğer gerçektir.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde yapılan jeolojik araştırmalar yeryüzü kabuğunun 4 ya da 4,5 milyar yıl önce oluştuğunu göstermiştir. Buna karşılık insan demlen yaratığın yaklaşık olarak 1 milyon yıldan beri varolduğu biliniyor Tarihi bilgilerimiz ise 7000 yıla güçlükle erişebiliyor.

Yine de arkeoloji, yaşı iki yüzyılı aşamayan bu genç bilim jeoloji fosilbilimı dev adımlarla ilerliyor. Her geçen gün yem bir keşif getiriyor, her yeni keşif de eldeki bilgilenil yeniden gözden geçirilmesini sağlıyor Bilimsel gelenekler sarsılıyor, yıkılıyor, yerleşmiş yargılar bir sil baştan konusu oluyor.
Yerleşmiz bazı kurallar geçerliğini yitirmiş, tarihûncrai sanıldığı gibi olmaktan çıkmıştır. Saçı sakalı karışmış, hayvan postlarına bürünmüş mağara adamı artık ilkelliğinden çok şeyler kaybetmiştir. İnsanoğlunun evrimi de bildiklerimizden değişik olmuştur.

Kabul edilmesi gereken bir nokta var Arkeolojinin, jeolojinin. fosUbilumn butun önemli, değerli keşiflerine karşılık tarihî bilgilerin hâli eksik oluşu; ancak yüz yıIlanJan beri kaybolan, yok edilen ve yakılan kaynaUar bir düşünülürse, birçok konulann da aslında kaynaksa oldukları ortaya çıkar.

Eski, gelmiş geçmiş, konup göçmüş, kaybolmuş yüce uygarlıklardan geriye neler kalmıştır? Kalıntılar, taşlar, tapınaklar, mezarlar, duvarlar, eşyalar ve bazı yazıtlar. Eskilerin bilgisini, keşiflerini, yaşayışlarını, inançlarım, özellikle tarihini kanıtlayacak yazılı ve çizili kaynaklardan ne kalmıştır? Bir orantıya vurulduğunda geride çok az şey kaldığı görülüyor. Ancak az olmaları da onlara ayn bir değer kazandırmıştır.
Tarihinin her döneminde, insan, geçmişin bilgisini yok etmekten sanki zevk duymuştur Belki hırsından, belki kayıtsızlığından ya da korkusundan yapmıştır bunu. Ancak her defasınds politika, din, uygarlık diyerek türlü nedenler ileri sürülmüştür.

15. ve 16. yüzyıllarda Peru, Ekvador, Şili ve Arjantin’i kapsayan yüce bir imparatorluk kuran tnkalar muz ağacının yapraklarım kullanarak yüzyıllardan beri elde ettikleri bütün bilimsel bilgileri toplayan bir antoloji yazmışlardı. Bu çok değerli antoloji, yazıyı yasaklayan ve yazı yazanları ölüme mahkûm eden IV. Pachacuti’nin emriyle yok edilmişti. 15. yüzyılda yaşamış İspanyol yazan Femando de Montesinos’un “Memoria antiguas his toriales y politicas del Peru Peru’nun Eski Tarihi ve Siyasi Anılan” adlı eserinde anlattığı bu olay bir efsane de olabilir; ama acıklı bir efsane!

Bu tür örnekler çoğaltılabilir. Firavun Ptolemaios’un (M.Ö. 367 282) kurduğu ve 11. Ptolemaios’un genişlettiği İskenderiye kitaplığının 700.000 cildinin bir kısmı MÖ. 46 yılında Jül Sezar tarafından Roma’ya götürülmüş, geri kalanı da 272, 295, 391 ve 646 yıllarında yakılmıştır. Bergama IdtapUftmın yok edilen 200.000 dldl; Romalıların mST 146’da yerle bir ettikleri Kartaca kitaplığı; Atin da Pisistratos’un değerli koleksiyonları ve Kudüs tapınağının yakılan kitaplığı bu örnekler içinde sayılabilir.

Benzer Yazılar

Leave a Reply