Young’m keşfine, hatta Faraday (elektriğin manyetizma üretebildiğim keşfeden kişi), Maxwell (elekfariğin manyetizmaya döndürülmesinin tersine çevrilebilen bir işlem olduğunu ve ışığın, ışık hızı diye bilinen sabit bir oranda hareket ettiğini keşfeden kişi) gibi bilim adamlarınca yapılan sonraki deneylere hiç kulak asmayarak ya da belki de günümüzde gördüğümüz küresel tanıtıma hiç maruz kalmadıklarından uygar toplum evrenin işleyiş açıklaması açısından Newton’un fiziğini yüceltmeye devam etti. Newton, her şeyin zaten belirlenmiş olduğuna inandığından, bilimi de insanların hayatlarım değiştirmeye çalışmadan devam etmesi gerektiği fikrini desteklemiş oldu. Çoğu kişi yaşamlarının gerçek sorumlulukları en nihayetinde aklayan bir bilimi bırakmaya istekli değildi ve hayatlarında olan şeylerin merhametine kalmış bir şekilde yaşamaya devam ettiler.
Işığın dalgalar halinde hareket ettiğine dair Young’ın buluşu üzerine düşünen Albert Einstein, metalden elektronlar çıkaran ışık demetinin olduğu ışıl elektriksel etki üzerine çalışmalar yaptı. Daha önceki elektro manyetik çalışmalarda elektronların manyetizmaya sebep olarak metalin içerisinde gezindikleri ispatlanmıştı ve manyetizma elektriğe dönüştürülebildiğinden, elektrik akımı metal içerisindeki elektronların akışından meydana gelir.
1905’de Einstein, ışıl elektriksel etkiyi açıklamak için Max Planck’in enerji kümelerini ayırma düşüncesini kullanarak ışıkla çalıştı. Yeterince yakından bakıldığı takdirde, ışık dalgalarının aslmda molekül foton olarak adlandırdığı yan yana dizilmiş küçük ışm parçacıklarıolduğunun görülebileceğini belirledi. Einstein, elektronlara vurarak onların dışarı çıkmasım ve böylece enerjinin yayılmasını sağlayan şeylerin fotonlar olduğunu ispatladı. Einstein, ışıl elektriksel etkiye açıklama getiren şeyin elektron, foton ve moleküllerin çarpışması olduğunu keşfettiğinden Nobel ödülü aldı.
Young’ın deneyi ışığın dalgalar halinde olduğunu ispatlamıştı, Einstein da molekül olduğunu ispatladı. Işık nasıl hem dalga hem de molekül olabilir? Newton’un kanunları bu olguya açıklama getiremiyor.
Bu çelişkili sonuçlar yavaşça toplumun içine sızdı. 1935’ten itibaren yukarıda verilen buluşlara ve fiziğin klasik görüşünü çürüten belgelenmiş kanıtlara rağmen uygar düşünürler iki görüşe ayrıldı: Bazıları kuantumun mekanik olmayan yeni fiziğim benimserken çoğunluğu hâlâ determinist bir yaklaşımla evrenimizin mekanik görüşüne inanıyordu. Günümüzde bile bu tartışma hâlâ devam ediyor.
Örneğin Batılı toplumlarda ve dini düşüncelerde determinizm yaygm. Pek çok dinin öğrettiğine ve çoğu kişinin inanışına göre her şeyi bilen Tanrı her şeye karar verir. Büyük bir makine yoluyla olmasa da bunu başka bir yoldan yapar.
Günümüzde bilim değerli hale geldi çünkü tek, mutlak ve doğru cevabı sağlıyor. Tek bir cevap almak basit bir çözüm. Tek bir cevap, herhangi bir şeyi düşündürmeyi gerektirmez ya da karmaşık cevapların içerisinden ayıklanması gereken derin düşünceler gerektirmez. Tek ve sınırlı bir cevap istenmekle birlikte cevabm hemen elde edilmesi de istenir.
Özellik
le Batılı toplumlarda hız önemlidir: Sürekli söylendiği gibi, “Vakit nakittir”. Bu ve başka nedenlerden ötürü bilim, siyah ve beyazlarıyla ya da matematiksel gerçekleriyle saygı görür ya da en azından sübjektif çalışmaların gri alanlarına tercih edilir. Determinizm, bilimin içine kurulmuştur, sanatın değil. Bilimin bir parçası olduğundan Rönesans’tan beri determinizm, kitlelerin zihninde en üstte yer aldı.
Determinizmin saltanatına rağmen, bir çelişki var. tik olarak Young ışığın dalgalar halinde çalıştığım ispatladı. Ancak Einstein ışığın foton denilen ışık moleküllerinden oluştuğunu kanıtladı. Peki, kim haklı? Her ikisi de haklı olamaz; ışık ya dalgadır ya da molekül, her ikisi de değil. Yoksa her ikisi de mi?
Benzer Yazılar
- Budizm ve Hint Felsefeleri
- Evrenin Bütünlüğüne Ulaşmak
- Rüya Mitolojisi
- Gerçek Medyumlar Hakkında
- Astral Seyahat