Evde baskı altında tutulan ve kendisini değersiz hisseden bir çocuk, daha güçlü ve daha cesur bir çocuğun etkisine kolayca girebilir. Çünkü onun koruması altında iken kendisini daha güçlü hissetmektedir. Evde pısırık yetişmiş, kendine güveni olmayan korkak çocukların çete içinde iken inanılması zor işlere giriştiğini biliyoruz. Bu çocuklar, çeteye girdikten sonra kendilerini kanıtlamak ve çete içinde kabul görmek için anne babaya bile karşı gelmekte ve kolayca suç işlemektedir.
Bu vesile ile Amerika’da Rebekka adında bir çocuğun başından geçen hikâyeyi anlatmak istiyorum. Rebekka, çirkin bir çocuktu. Yaptığı her yaramazlıkta, anne ve babası onun çirkinliğini yüzüne vurur, güzel kız kardeşinin iyi huylarını överlerdi. İsterseniz hikâyenin devamım Rebekka’nın ağzından dinleyelim: “Fakir bir ailenin çocuğuydum. Babamın belli bir işi yoktu. Nerede iş bulsa orada çalışırdı. Annem elişleri yaparak aile bütçesine katkıda bulunuyordu. Bu yüzden benimle uğraşacak zamanları yoktu. Çoğu günlerim sokakta tek başıma oynayarak geçiyordu. Yaramaz ve çirkin yüzlü bir çocuk olduğum için kimse benimle arkadaşlık yapmıyordu. Yaşama sevinci nedir bilmiyordum.
Altı yaşımda iken bir gün sokakta üç tekerlekli bisikletiyle dolaşan bir kız çocuğuna rastladım. Kendisine imrenerek baktığımı görünce bisikletiyle dolaşmama izin verdi. Bu hayatımda birinden gördüğüm ilk iyilikti, o kadar mutlu olmuştum ki! Bisiklete binerken kendimi prensler gibi zengin ve mutlu hissettim. Ben de böyle üç tekerlekli bir bisiklete sahip olmak istiyordum. Akşam eve gidince anneme yalvardım, ama bir türlü razı edemedim. “Yiyecek ekmeği zor buluyoruz, sana bisiklet alamam,” dedi.
İçimden fakirliğimize lanetler yağdırdım, Allah’a sitemler ettim. Yeni bir ümitle babama gittim. “Eğer harçlıklarını biriktirirsen, istediğin bisikleti alabiliriz,” dedi. Bu sözleri duyunca o kadar sevindim ki, benden daha mutlu bir çocuk olamazdı. Aylarca yemedim, içmedim. Penileri bir kutuda biriktirdim ve nihayet benim için bir servet sayılan beş dolara ulaştım. Bir kutu dolusu peniyi gururla babamın eline saydım. Bana söz verdiği üç tekerlekli bisikleti almasını söyledim. Hayrette kalan babam gülerek paraları cebine indirdi. Boş yere günlerce bekledim. Ortada ne para vardı ne bisiklet. Babam, o günlerde iş bulamadığı için paramın hepsini harcamıştı. Hayal kırıklığım sonsuzdu. Babama o derece kin duydum ki, elimden gelse hiç acımadan onu öldürebilirdim.
Yedi yaşıma gelmiştim, ama üç tekerlekli bisikletin hayali aklımdan gitmiyordu. Sokakta benden bir iki yaş büyük bir kızla tanıştım. Yeni arkadaşıma başımdan geçen acı hikâyeyi anlattım. Onun bu hayal kırıklığımı kendi lehinde kullanacağını ve hayatı bana zehir edeceğini nereden bilebilirdim. Bir vesile ile beni konuşturarak annemin dişlerinden artırdığı paraları bir kutuda biriktirdiğini öğrenmişti. Bir gün bana cebinden çıkardığı renkli bir bez parçasını gösterdi. Bez parçasının üzerinde sarı, kırmızı ve mavi benekler vardı. Bana bu renklerden birini seçmemi ve dikkatlice bakmamı söyledi. Ben, altını hatırlattığı için, sarı rengi seçtim. Gözlerimin içine bakarak hayallerin gerçek olacağını, bir gün altın sarısı üç tekerlekli bir bisiklete kavuşacağımı müjdeledi. Çok heyecanlanmıştım. Bunun nasıl olacağını sordum. Bana annemin para kutusunu çalmamı söyledi. Önce kabul etmedim. Annemin o paraları ne zorluklarla biriktirdiğini biliyordum. Eğer o para kutusu babama ait olsaydı hiç çekinmeden çalabilirdim. Şeytani bir zekâya sahip olan arkadaşım, parayı çalmazsam üç tekerlekli bisiklete asla kavuşamayacağımı söyleyerek sonunda beni kandırmayı başardı.
Para kutusunu çalıp arkadaşıma verdim. “Burada yeterince para var, önce birazını harcayalım,” dedi. Fakat kısa zamanda hepsini harcadık. Böylece üç tekerlekli bisiklet hayalim ikinci defa yıkılmış oldu. Annem, çok geçmeden paranın çalındığını öğrendi. Sıkı bir dayaktan sonra suçumu itiraf ettim.
İlkokulu bitirdiğim zaman annem bana bir bisiklet aldı. Mutlu olmam gerekiyordu, çünkü hayalime kavuşmuştum. Fakat öyle olmadı, çünkü alman bisiklet iki tekerlekliydi. Uç tekerlekli bisiklet hasreti ömür boyunca içimde kaldı. Beni aldatan babama ve o kötü arkadaşıma hep kin duydum.”
Mutsuz bir çocuk olan Rebekka’nın hikâyesini okudunuz. Acaba buradan ne gibi sonuçlar çıkarabiliriz? Anne babanın bilgisizlik yüzünden küçük zannettiği ve önemsemediği olayların çocuk ruhunda ne derin yaralar açtığını görüyorsunuz. Çocuk, babasının o günlerde işsiz kaldığı için parayı harcamak zorunda olduğunu bildiği halde onu affetmiyor. Neden? Çünkü baba parayı harcamak için çocuktan izin almamıştı ve iş bulduğu zaman da istediği üç tekerlekli bisikleti alarak borcunu ödememişti. Kötü arkadaşın çocukları aldatarak onları nasıl suça ittiğini de öğrenmiş bulunuyoruz.
Babanın çocuklara harçlık vermek gibi bir huyu yoktu. Peki, Rebekka, beş doları nasıl biriktirmişti dersiniz? Annenin uslu durdukları, ders çalıştıkları ve ev işlerinde yardım ettikleri zaman çocuklara para vermek gibi kötü bir huyu vardı. Bu huyun neden kötü olduğunu önceki yazılarımda anlatmıştım. Eğer çocukların her iyi davranışını bir hediye ile ödüllendirirseniz, çocuklar bu iyi davranışı bizzat iyi insan olmak için değil, hediye almak veya para kazanmak için gösterirler. Sonunda materyalist bir insan kimliği kazanırlar.
Benzer Yazılar
- 22-23-24 Ağustos Tarihinde Doğanların Burcu Ve Özellikleri
- 25-26-27 Ağustos Tarihinde Doğanların Burcu Ve Özellikleri
- Ekim Başı Doğanların Burcu Ve Özellikleri
- Eylül Ayında Doğanların Burcu Ve Özellikleri
- Ekim Ayında Doğanların Burcu Ve Özellikleri