Birkaç yıl boyunca katarsis yöntemleriyle çalıştıktan sonra, bende derin bir içsel ahengin, dengenin ve odaklanmanın meydana geldiğini hissediyorum. Ama siz, “samadhi ” nin sonuncu aşamasına girmeden önce kişi büyük bir karmaşadan geçer dediniz. Geçtiğim karmaşık aşamanın bittiğini nereden bileceğim?
BIRINClSI, yüzlerce yaşam boyunca bir kar maşanın içinde yaşadınız. Yeni bir şey değil bu. Çok eski. İkincisi, temelinde katarsis bulunan dinamik meditasyon yöntemleri içinizdeki tüm karmaşanın dışarıya atılmasına izin verir. Bu yöntemlerin güzelliği buradadır. Sessizce oturamazsınız, ama dinamik ya da karmaşık meditasyonları çok kolay yapabilirsiniz. Karmaşa bir kez dışarı atıldı mı, sizde bir sessizlik meydana gelmeye başlar. Sessizce oturabilirsiniz o zaman. Doğru olarak yapılırsa, sürekli olarak yapılırsa, katarsis içeren meditasyon teknikleri bütün karmaşanızı dış dünyada kolayca dağıtacaktır. Çılgınca bir aşamadan geçmenize gerek kalmayacak. Bu tekniklerin güzelliği budur. Çılgınlık şimdiden dışa atılmış oldu. Bu tekniğin bir parçasıdır.
Ama eğer Patancali’nin tavsiye ettiği gibi sessizce oturursanız… Patancali’nin hiç katarsis içeren yöntemi yoktu; onun zamanında bunlara gerek duyulmuyordu gibi görünüyor. İnsanlar doğallıkla pek sessiz, barışçıl, ilkeldiler. Akıl henüz pek fazla işlemiyordu. İnsanlar iyi uyuyor, hayvanlar gibi yaşıyorlardı. Pek fazla, mantıklı, usa uygun düşünmüyorlardı; ilkel insanların bugün bile oldukları gibi, daha çok kalbe odaklanıyorlardı. Yaşamsa onlara kendiliğinden birçok katarsise izin verecek bir biçimdeydi.
Örneğin, bir oduncu. Onun katarsise gereksinimi yoktu, çünkü yalnızca ağaç keserek tüm öldürme içgüdülerim dışan atıyor. Odun kırmak bir ağacı öldürmek gibidir. Bir taş kincinin da katarsis içeren meditasyon yapmasma gerek yoktur. O, bütün gün yapmaktadır bunu. Ama çağdaş insan için her şey değişti. Şimdi öyle rahatlık içinde yaşıyorsunuz ki, yaşamınızda sizi çılgına çevirebilen şeylerin dışında hiçbir katarsis imkânı bulunmuyor.
Bu sebepten, Batı’da her gün daha fazla kişi, başka şeylerden çok araba kazalarında ölüyor. En büyük maraz budur. Ne kanser, ne verem, ne de başka bir maraz, araba kullanma kadar çok cana mal oluyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında bir yıl içinde, milyonlarca insan Öldü; her yıl sadece çılgın otomobil sürücüleri yüzünden yerküre üzerinde daha fazla kişi can veriyor.
Otomobil sürücüsüyseniz, ne zaman öfkeli olsanız hızlı araba sürdüğünüzü gözlemlemişsinizdir. Gaza basmayı sürdürüp kısacası freni unutursunuz. Nefret dolu, huzursuz olduğunuz zaman otomobil bir ifade aracı haline gelir. Diğer yandan bedenle daha, çok daha az şey yaparak, gitgide daha çok akılla hayat sürdürerek böyle bir rahatlık içinde yaşarsınız.
Beynin daha derin merkezlerim bilenler, elleriyle çalışan kişilerin daha az tedirginliği, daha az gerilimi olduğunu söyler; eller akim en derin yerine, beynin en derin merkezine sağ eliniz beynin soluna, sol eliniz beynin sağma bağlı olduğundan onlar iyi uyurlar. Ellerle çalıştığınız zaman, enerji baştan ellerin içine akıyor ve dışarıya bırakılıyor.
Elleriyle çalışan kişiler katarsise gereksinmezler. Ama kafalany la çalışan insanlar daha fazla katarsise gereksinirler, çünkü çok fazla enerji biriktirirler ve bunun dışan atılması için bedenlerinde hiçbir yol, hiçbir yarık yoktur. Enerji akla doğru gitmeye devam eder; akıl çılgına döner.
Kültürümüzde ve toplumumuzda ofiste, fabrikada, pazarda kafayla çalışan kişiler kafa takımı diye bilinirler: Başkâtip ya da baş kontrolör diye. Elleriyle çalışan kişilerse el işçisi diye bilinirler. Kınayıcıdır bu. “El işçisi”nin öz anlamı kınayıa hale gelmiştir.
Patancali bu sutralar üzerinde çalıştığı sırada dünya tamamıyla değişikti. İnsanlar “el işçileri”ydiler. Özellikle katarsise hiç gereksinim yoktu; yaşamm kendisi bir katarsis ti. Onlar o zaman kolaylıkla sessizce oturabiliyorlardı, ama siz oturamazsınız. Bundan dolayı, katarsis yöntemleri icat ettim. Ancak onlardan soma sessizce oturabilirsiniz, önce değil.
“Birkaç yıl boyunca katarsis teknikleriyle çalıştıktan sonra, bende derin bir içsel ahengin, dengenin ve odaklanmanın meydana geldiğini hissediyorum.”
Mesele çıkarmayın şimdi; bırakın olsun. Akıl burnunu sokuyor buna. Akıl, “Nasıl olabilir bu? İlk olarak karmaşadan geçmek zorundayım,” der. “Bu fikir karmaşa yaratabilir.”
Gözlemim şuydu: İnsanlar sessizlik özlemi çekerler, sessizlik başlaymca da, buna inanamazlar. Doğru olmak pek iyidir, özellikle de kendilerim her zaman kınamış insanlar bunun başlarına geldiğine inanamazlar: “İmkânsız! Bir Buda’ya ya da İsa’ya olabilirdi, ama bana olur mu? Hayır, mümkün değil.” Bana gelir onlar; sessizlikten, sessizliğin meydana gelişinden pek huzursuz olmuşlardır: “Gerçek mi bu, yoksa hayal mi ediyorum?” derler. Neden ikisi de olmasın? Eğer bu bir hayalse, öfkeyi hayal etmekten daha iyidir, cinselliği, şehveti hayal etmekten daha iyidir.
Size derim ki, hiç kimse sessizliği hayal edemez. Hayal gücü bir biçime gereksinir; sessizliğin biçimi hiç yoktur.
Benzer Yazılar
- Budizm ve Hint Felsefeleri
- Evrenin Bütünlüğüne Ulaşmak
- Rüya Mitolojisi
- Gerçek Medyumlar Hakkında
- Astral Seyahat