Astroloji’de Pluto

Astroloji’de Pluto

logoPluto

İnsanın kaderinin farkına varması. Bütün dar görüşlü uğraşıların anlamsızlığı görmek. Doğruyu ayırt etme kapasitesini geliştirmek. Megalomani, kendini üstün görmek, şiddet, nutuk atmak, dogmacılık, diktatörlük, katılık, güç isteği, anlamsızlık ve saçmalık duygusu, sonuç-yöntemi-mazur-gösterir düşüncesi.

Hayatımın gerçek anlamını nerede bulabilirim? Hangi alanlarda dogmatik, vicdansız ve zalimce davranmaya karşı tetikte olmalıyım? Hangi alanlarda, çevremdeki dünyanın benim bilgeliğime gereksinimi var?

Kişisel “güçsüzlükten” korkma duygusuna neden olabilir. Gördüğü doğruları söylemekten çekinme duygusu verir. Büyük bir gücü deneyimlerken alçakgönüllüğe yol açar.

Adolph Hitler ve Mohandas Gandhi. Abideler. İyinin ve kötünün sembolleri. Bu ikisi kollektif akılda dev gibi belirip, çoğumuzun kararsız duygularla dolu yaşamları üzerine gölgelerim sererler. Baal, Ra, Apollo bunların mabetleri yıkıldı. Koyunlar ve serçeler artık onlara kurban edilmiyor, onlar için yamp, kan dökmüyorlar. Biz şimdi kadınlara ve erkeklere tapıyoruz. Haberlerde, makalelerde onlara saygılarımızı sunuyoruz.

Gandhi ve Hitler. Ortak neleri var? Gözleri? Kulakları? Baş ağrıları? Her ne kadar görmekten kaçınsak da, bu ikisi en derin anlamıyla kardeştirler. İkisi de tarihi oluşturdu. İkisi de ayrı ayrı bir neslin bilincine dokundu ve bu bilince kendi hayallerini, kendi vizyonunu dokudu. İkisi de kişisel gücün sembolü. Ve ikisi de bu gücü dünyaya bir daha unutulmayacak bir biçimde gösterdi.

Hepimiz hayal kurarız. Bir insamn hayalini alıp, onu tarihi saracak kadar büyüten ne olabilir? Bir inşam güvenceden ve anonimlikten kopararak dünyayı biçimlendiren birisi yapan nedir? Cevap, güneş sisteminin buzlu sınırında dönen, bir virüs gibi küçücük ve uğursuz Pluto’da gizlidir.

Göksel ileri karakolunun donuk metan gazı ovasında durur. Güneş o kadar uzaktır ki sadece çok parlak bir yıldızın ışığı ile parlar. Bu gözlem semboliktir: Pluto’dan bakınca Güneş’in önemli olmadığı duygusunu deneyimleriz. Dünya bir toz zerresidir ve biz de bir saniyede yok olan mikroplarız. Bunu nasıl kabullenebiliriz? Bu anlayış bizi yok etmeden nasıl hazmedilebilir? Bu sadece bir varlığın kökten dönüşümü sayesinde yapılabilir. Bunu başaramazsak, Pluto bizi varoluşumuzun anlamsızlığına bakmaya zorlar. Hiçbir şeyin önemi kalmaz. Nasıl kalabilir ki? Bizler sadece kayıtsız bir evrende imha edilmeyi bekleyen parazitleriz.

Pluto’yla yüzleşmek yaşamın beyhudeliği ile yüzleşmektir. Gezegen 1930’da bulunmuştur. Aynı dönemlerde varoluşçuluğu keşfediyor olmamız bir rastlantı değildir. Pluto bizi anlamsızlığın, saçmalığın tiyatrosuna sokar. Bizi galaksilerle, süper novalarla, ölçülemeyecek kadar

uzun sürelerle karşılaştırır. Ve gözümüzün içine ters ters bakarak, “Sen bir hiçsin. Yaşamın bir şaka.” der.

Bu acımasız doğruyla yaşayabilmek için kişiliğin melodramlarının ötesine sıçramamız gerekir. Daha büyük ve daha süresiz bir şeyle özdeşleşmemiz gerekir. Anlamsızlıktan başlayan bu tehlikeli uçuşta bir tek kaçış noktası vardır: Sonsuzluğa damgamızı vurmak. Dünyayı değiştirmemiz şarttır.

Pluto sonsuz hayallerin, vizyonların, fetihlerin ve dönüşümün gezegenidir. Boşluk duygusuyla güdülenerek, anonimlik yakasım bırakmadan, güvenli rutinlerimizi parçalayarak bilincimize bir kader ve misyon duygusunu yerleştirir. Sadece hayatta kalmak yetersizdir. Sadece yaşamak hiçbir şeydir. Ölürüz ve sayılabilecek bir sürede unutuluruz. Gandhi ve Hitler gibi ismimizin baş harflerini tarih ağacına kazımamız gerekir.

Hindistan’ın bağımsızlığı ve pasif direniş sadece Gandhi’ye ait fikirler değildi. Naziliği Hitler keşfetmedi. Eğer bu inançların kökleri daha derinlerde olmasaydı bu iki adam iki teorisyen ve zararsız akademisyen olarak kalırlardı. Ve bir teorisyen konuştuğunda dünya sallanmaz.

Pluto bu iki adama tanrıların gücünü nasıl verdi? İnsanlarının ruhunda zaten var olan çığlığı seslendirmelerine izin vererek.

Pluto bir ulusun kalbine nüfuz eden bir ana köktür. Bireysel ruha tüm insanlığın gücünü iletir. Bütün hayalleri. Bütün kabusları. Bir ırkın tüm melek ve şeytanlarım.

Ama Pluto aklımızı düşsel görüntüler geçidiyle doldurmaktan fazlasını yapar. Aktif bir gezegentir. Neptün’ün aksine, hareket ve değişim için yanar tutuşur. Onun kanalıyla insanlığın vizyonunu ve terörünü ifade ederiz. Onları temsil ederiz. Toplumsal geresinimlerin ve korkuların yaşayan bir sembolü oluruz. Ve böyle davrandıkça, toplum bize güç verir. Yaşamımıza kişiselliği aşan bir anlam katılır. Bireyselliğimizi kaybetmeyiz, ama ikinci bir kimlik üstleniriz: bir kişilik olarak değil, bir gemi pruvasındaki sembol gibi olarak.

Dünyayı şekillendirenlerin sırrı buradadır. Kullandıkları otorite kendilerine ait değildir. Bize aittir. Onlar içerdeki teli oynatırlar. Ama sesin yankılandığı ve çınladığı katedral biziz. Güçleri kişisel değildir; kollek-tifdir. Hitler ve Gandhi katalizörler, hepsi bu. Onların gücü bize geri yansıyan bizim gücümüzdür.

Tarihte birçok Hitler ve Gandhi’ye yer olmadığına göre Pluto bizimkine yakın yaşamlarda kendisini nasıl gösterir? Daha farklı değildir. Hâlâ bize bir misyon sunmaktadır. Hâlâ bizi dünyayı değiştirmemiz için zorlamaktadır. Hâlâ kendimizi aşırı önemsememizle insanları güldürürüz, gücümüzle başkalarım taciz etmeye çalışırız. İster Newsweek’e kapak olalım, ister lise yıllığında çıkalım, temel noktalar değişmez.

Pluto hepimizde özel bir bilgeliği temsil eder. Saklandığı yerden güzel sözlerle çıkartılıp beslenmesi gereken değerli bir armağan. Kendimizi, bizde mevcut olduğunu daha önce bilmediğimiz bazı kavrayışları ifade ederken bulabiliriz. Bunlar ölümle bağlantılı olabilirler. Belki de bir evliliğin nasıl sürdüğü ile ilgili olabilirler. Veya kendini kaybolmuş ve hedefsiz hisseden bir arkadaşı yüreklendirebilirler. Bu bilgeliğin cinsi Pluto’nun doğum haritasındaki konumuyla bulunabilir. Ama formu ne olursa olsun, Pluto bilincini seslendirdiğimiz zaman, insanlar yanan bir çalımn sesini dinliyor gibi dinlerler.

Kalabalığı susturmak insana iyi gelir. Bunun dışmda çok az sayıda deneyim aynı işlevi görebilir. Bu, Pluto’nun tehlikeli yönüdür. Hipnotik gücü yozlaşarak, daha düşük seviyede bir efendinin kibirin hizmetine girebilir. Samimiyetsiz, abartılı ve diktatörvari olabiliriz. Sanki dünyaya iletilecek kutsal mesajlarla donatılmış gibi vaaz vermeye başlayabiliriz. Ama mesajın hiç bir kutsallığı yoktur. O sadece, kişisel tarihimizin ve güvensizliklerimizin iskeletine dayanan, bizim görüşümüzdür. Korkulacak nokta, Pluto’nun tarzıyla güçlenip, hız kazanınca, yine de insanları sürükleyebileceğidir.

Adolph Hitler bu yolun aziz velinimetidir.

Ve Gandhi diğer yolu yönetir. Onun yöntemi Pluto’ya daha temiz ve saf bir tepkiyi temsil eder. O “iyi”, Hitler “kötü” olduğu için değil. Bu kavramlar buzlu gezegen için anlamsızdırlar. Gandhi başardığı için onun yolu daha iyi. O gerçekten kendisini aştı. Hindistan’ın kurtuluşu onun için sadece bir araçtı. Kendi gururundan, kişisel hayallerinden geriye bir şey kalmadı. Geride anlamsızlaşacak bir şey yoktu. Kendi misyonundan ibaret olarak Pluto’ya gerekli olan maskaralığa yer bırakmadı. O artık bir hedef değildi.

Boşluğun soğuk lordu, acımasız düzenbaz Pluto Mohandas Gand-hi’ye boş ve kayıtsız gözlerle baktı. Ve Gandhi galaksiler gibi, milyar yıllık atomlar gibi Pluto’ya baktı. Soğuk ve kavranamaz bir yolla o ve Pluto birbirlerini gayet iyi anladılar. Ve Pluto, kibiri, gösterişi söndürmek için aranan gözlerini Adolph Hitler’e çevirdiğinde, orada altı milyonu göremedi, müthiş YVehrmachti göremedi. Sadece saçma bir gururu, cafcaflı sözleri, caka satmayı ve kendi önemsizliğim örtmek için çırpınan ama başaramayan küçük kuklayı gördü. Ve Pluto’nun kahkahası çağlar boyunca oluşan labirentin içinde yankılandı. Pluto için Hitler modem Lu-cifer değildi. Şeytan değildi. Bu kadar görkemli hiçbir şey değildi.

Pluto için o bir aptaldı.

Pluto Ötesi

Pluto’nun yörüngesinin ötesinde yeni bir gezegenin bulunma şansı oldukça yüksek. Belki bu kitap fazla yaşlanmadan, bir tane bulunur. Astronomlar ve astrologlar arasında bu konuda bir anlaşmazlık yok. Bazı astrologlar bu konuda fazla aceleci davrandılar. TransPluto gezegenlerin varlığından o kadar eminler ki onlara isim verip, doğum haritasına konumlarım işleyebilmek için ephemerisler yayınladılar. Beklenir biçimde, bu bilginin kaynağı “bu dünyaya ait değil”.

Kişisel olarak ben, eğer bu listeler doğrulanırsa hayretler içinde kalacağım. Uranüs, Neptün ve Pluto global bilinç onları kavrayabilecek düzeye gelince bulunmuşlardı. Onların keşifleri sembolik olaylardı. Gelecekteki keşiflerde de böyle olmaması için hiç bir neden yok. Pluto ötesindeki gezegenler? Onları hazır olunca bulacağız. Ve o güne kadar onları zaten anlayamayız.

Fiziksel olarak, evler uzayın yerel ufkun üstünde ve altında olacak şekilde bölünmesidir. İkinci bölümde öğrendiğimiz gibi, gezegenler dakika dakika kaydedilirler. Burçların büyük galaktik arka planlarını unutun. Şimdi bir gezegenin nerede göründüğü ile ilgileniyoruz. Yukarıda mı? Batıda, aşağıya doğru mu gidiyor? Bunlar evlerin cevapladığı sorulardır.

Sembolik olarak, evler belirli aktivite alanlarım temsil ederler. Bunlar yaşamın evreleri ve arenalarıdırlar. Kimliğin eylem sayesinde görünür kılındığı somut tiyatrolardır. Birisi kariyeri belirtir, diğeri sözel yetenekleri, üçüncüsü evlilikleri ve dostlukları. Evler olmadan da, burçlar ve gezegenler sayesinde kişiliğin iyi bir haritası çıkarılabilir. Ama o harita müzelik bir parçadır. Hareketsiz, atıl. Soyut. Günlük yaşam gerçeğinden kopuk. Evler deneyim boyutunu eklerler. Haritanın yorumu evleri de içerdiğinde, astroloji akim modelinden daha ileride, yaşamın modeli olur.

Benzer Yazılar

Leave a Reply