Daha önce, çeşitli vesilelerle, çocuğun sözlerden çok davranışlardan etkilendiğini söylemiştim. Bu sebeple, çocuğumuz yüksek notlar aldığında aşırı sevinç göstermemeli, “tebrik ederim, çalıştın ve başardın” demekle yetinmeliyiz. Yine düşük not aldığında kızgınlık ve üzüntü göstermemeli, sıradan günlük olay gibi karşılamalı, “sana güveniyorum, çalışır notunu yükseltirsin” demeliyiz. yazınuzda, son günlerde kocanızla aranızın iyi olmadığını yazıyorsunuz. “Nedense babama anlatamayacağım özel konuları sizinle paylaşabiliyorum. Demek size güveniyorum” diyorsunuz. Sanki bunları kendi kızımdan duymuşçasına hem sevindim hem üzüldüm. Sevindim, beni baba gibi görüyorsunuz. Üzüldüm, çünkü keşke yazdıklarınız hiç yaşanmasaydı. Her ne ise; olanlar olmuş, biz geleceğe bakalım.
Kocanızla aynı büroda çalışan sekreter hanım arasında bir gönül ilişkisi olduğundan şüphe ediyorsunuz, öyle mi? Buna delil gösterdiğiniz şeylere bakalım. Geçen gün habersizce büroya gittiniz, kocanızla sekreter hanımı bir dosya üzerinde pek samimi bir şekilde çakşırken gördünüz. Birbirine tebessüm ediyorlardı. Sizin içeri girdiğinizi bile fark etmediler. O anda kıskançlık ateşi içinizi sardı. Bu manzarayı daha fazla izlememek için hemen kapıdan geri döndünüz.
Eve dönerken yol boyunca ağladınız. Kocanızın size karşı vefasızlık ettiğini düşünüyordunuz. Peki, sevgili kızım, size bir soru sorabilir miyim? Kocanızın bürosuna giderken neden haber vermediniz? Bunu bilerek yapmış olmayasınız? Son zamanlarda kocanız size soğuk davranıyordu ve siz sekreter hanıma gönlünül kaptırmış olmasından korkuyordunuz. Onları baş başa görünce şüphelerinizde haklı olduğunuzu anladınız, öyle mi? Ne yapıyorlardı? Bir dosya üzerinde çalışıyorlardı. Hepsi o kadar. Birbirlerine tebessüm ediyorlarmış. Ne yapsınlar yani, birbirlerine somurtsunlar mı?
Sonra neler olduğuna bakalım. Ağlayarak bütün günü kendinize zehir ettiniz. Kocanız akşam eve gelince konuşmadınız. Neden konuşmadığınızı sorunca cevap vermediniz. Ancak, içinizdeki sırrı daha fazla saklayamadı-mz ve çocuklar yattıktan sonra onu mutfağa davet ettiniz. Büroda gördüğünüz manzarayı ağlayarak anlattınız. Kocanız bunları duyunca çok şaşırdı. Gülerek, “sevgili eşim, bana haksızlık ediyorsun” dedi. Kutsal şeyler üzerine yemin ederek sekreter hanımla bir gönül ilişkisi olmadığını söyledi, fakat siz ikna olmamıştınız, içinizdeki kıskançlık ateşi sönmemişti. Çünkü onları birbirine tebessüm ederken yakalamıştınız.
Ah şu hanımlar! Ufacık şeyleri nasıl da büyütürler. Kocanız, ikna olmadığınızı görünce, “istersen sekreter hanımı işten çıkarayım,” dedi. Şu anda ikilem yaşıyorsunuz. Gönlünüz sekreter hanımın işten çıkarılmasından yana, ancak kendi kendinize sormadan edemiyorsunuz: “Ya gerçekten bir gönül ilişkisi yoksa? O zaman sekreter hanıma haksızlık yapmış olmaz mıyım?” Hemen arkasından kıskançlık şeytanı aklınıza başka sorular getiriyor: “Eğer aralarında bir gönül ilişkisi varsa, sekreter işten çıksa bile ilişkileri dışarıda devam etmez mi?”
Sevgili kardeşim, hem kendinize hem kocamza haksızlık yapıyorsunuz. İzin verirseniz sebebini açıklayayım, iki çocukla uğraşırken ve üçüncü çocuğunuzun doğumu yaklaşırken kocanıza eskisi kadar zaman ayıramadığınızı, uzun süredir baş başa olamadığınızı hiç düşündünüz mü? Eşlerini seven öyle kocalar bilirim ki, çocukları olduktan sonra eski sevgilerini kaybetmişlerdir. Çünkü o sevgili karısı iyi bir anne ve iyi bir ev hanımı olmaya çalışırken, iyi bir eş olmayı unutmuştur. Size danışmanınız olarak bir sır vereyim. Kocalar da en az çocuklar kadar kıskançtır. Çoğu kocalar, karısı eskisi kadar kendisine zaman ayırmadığı için kendi öz çocuklarını anneden kıskanırlar.
Lütfen bana samimiyetle cevap veriniz. Kocanız işten dönünce, çocuksuz günlerinizdeki gibi giyinmiş ve kendinize çeki düzen vermiş olarak onu kapıda karşılıyor musunuz? Hiçbir koca, boynunda mutfak önlüğü ve üzerinde soğan kokuları yahut kucağında bebek, elinde biberonla kendisini kapıda karşılayan eşine “sen ne iyi bir aşçısın” yahut “sen ne iyi bir annesin” diye iltifat etmez. Belki çoğu akşamları ev işlerinden ve çocuk bakımından dolayı kocanızdan sonra yatağa yatıyorsunuz. Yorgun olduğunuz için ona eskisi kadar fiziksel yakınlık gösteremiyorsunuz.
Eğer bütün bu söylediklerimi uzun uzadıya düşünürseniz, hem kocanıza hem kendinize haksızlık ettiğinizi kabul edeceksiniz. İsterseniz neden kendinize haksızlık ettiğinizi de açıklayayım. İyi bir anne ve iyi bir ev hanımı olmaya çalışırken kendinizi unuttunuz. Artık ilk evlilik yıllarındaki gibi kendinize bakmıyorsunuz. Aynaya küsmüş gibisiniz. Günlük kıyafede akşamı ediyorsunuz, yeni elbiseleriniz dolapta boynu bükük duruyor.
Eğer tavsiyelerime uyar, evinize ve çocuklarınıza zaman ayırdığınız kadar kendinize ve eşinize de zaman ayırırsanız, kocanızın bunu fark edecek, yine eskisi gibi size bağlanacaktır. O iyi bir insan, iyi bir baba ve iyi bir koca. Ancak, iyi bir sevgili olması size bağlı. Yeri gelmişken ben de sizinle bir sırrımı paylaşayım. Size bu satırları yazarken çocukluk yıllarımda, annemle babam arasında geçen benzer bir olayı hatırladım. O günlerde ekonomik sıkıntı içindeydik. Soframız biraz fakirce idi. Babam, iyi para kazanabilmek için yabancı bir memlekette iş aramaya mecbur kaldı. Gittikten bir hafta sonra bizi telefonla aradı, iyi bir iş bulduğunu ve artık rahat edeceğimizi söyledi.
Maddi durumumuz düzelmişti, ama babamı iki ayda bir görür olduk. Bir gün annem imzasız bir yazı aldı. Güya babamın yabancı memlekette bir sevgilisi varmış. Babam da bir vesile ile anneme böyle bir yazı geldiğini öğrenmiş. Biliyorsunuz, bu tür yazılar hep “bir dost” diye biter. Aslında yazan bir dost değil bir düşmandır. Babam eve geldiği zaman çok tedirgindi. Konuyu açmaya cesaret edemiyordu. Çünkü annemi içten seviyordu. Bir fırtına kopmasından korkuyordu. Fakat beklediği fırtına kopmadı.
Annem hiçbir şey olmamış gibi babama eskisi kadar samimi davrandı ve yakınlık gösterdi. Babam hâlâ huzursuzdu, belki de fırtınayı ikinci gün bekliyordu. Fakat boş yere üzülmüştü, çünkü beklediği fırtına hiç kopmadı. Babam, bir gün, kekeleyerek konuyu açmak istedi ise de, annem, “kendini boş yere üzme, bu konuda tek kelime duymak istemiyorum, çünkü sana güveniyorum ve bana ihanet etmeyeceğinden eminim,” dedi. O günden sonra sanki aralarında gizli bir anlaşma varmış gibi, ne annem ne de babam bu konuda tek kelime konuşdular. Babamın yabancı memlekette bir sevgilisi var mıydı, yok muydu bilmiyorum. Ancak, bir gün beni bir köşeye çekip şöyle dediğini hatırlıyorum: “Ben anneni her zaman sevdim ve bu sevgim hiç azalmadı. Ancak o asılsız yazı olayında gösterdiği asaletten sonra ona olan sevgim artmakla kalmadı, bağlılığım ve saygım da arttı.”
Sevgili kardeşim, şu anda elinize kocanızın sevgi ve minnettarlığım kazanmak için bir fırsat geçmiş bulunuyor. Eğer bu fırsatı kullanıp asilce davranırsanız, siz kazançlı çıkarsınız. Çocuklarınızdan bu olayı saklamakla çok iyi etmişsiniz. Böyle kavga sahneleri çocukların bilinçaltında derin izler bırakır ve anne babaya olan güvenleri yara alır.
Benzer Yazılar
- Terazi Burcu Kız Çocukları
- TERAZİ BURCU 2016
- Terazi burcu ve hediyeleri
- Terazi Burcu Tarot Falı
- Terazi burcu ve iş hayatı