Kütleçekimin negatifliğini diğer yazılarda ele almış olmama rağmen bu, Evren’in önemli bir özelliğidir ve o kadar sezgilere aykırıdır ki, burada bir kez daha açıklamak için mazeret anlatmayacağım. Kütleçekimsel alanın enerjisinin negatif olduğu gerçeği, etrafımızda gördüğümüz Evrenin neden var olduğunun tek en önemli sebebidir ve basitçe göz ardı edilemez.
Bu konuyu ele almanın yolu, kütleçekim kuvvetinin nasıl işlediği hakkında düşünmektir. Bir ters kare yasasına uyar, ki bu iki nesne (herhangi iki kütle yığını) arasında işleyen kütleçekim kuvvetinin’in nesneler arasındaki uzaklığın karesine bölümüyle orantılı olduğu anlamına gelir. İki nesne (veya daha fazlası) kütleçekim tarafından birbirine çekildiklerinde, kütleçekimsel enerjinin hareket enerjisine, yani kinetik enerjiye, dönüşmesiyle bu kuvvet onların daha hızlı hareket etmesini sağlar. Birbirini iten atom ve moleküllerin kinetik enerjisi, ısı dediğimiz şeydir. Örneğin bir yıldız, yaşama soğuk bir gaz ve toz bulutu olarak başlar, ama küçüldükçe ve kütleçekimsel enerji kinetik enerjiye dönüştükçe ısınır. Bir önyıldız içeride yeterince sıcak olduğu zaman, nükleer füzyon etkileşimleri başlayabilir ve nükleer yakıt bitene kadar sıcak kalabilir. Ama hepsi, madde daha yoğun bir duruma çöktükçe kütleçekimsel alandan çıkarılmış ısı ile başlar. Bu, görünüşte termodinamiğin ikinci yasasını yok sayarak soğuk bir Evren’de sıcak yıldızların oluşmasını sağlayan şeydir. Maddenin yoğunlukları entropi için kuyu gibidir.
Şimdi Güneş gibi bir yıldızın bileşenlerini atom ve parçacıklara ayırdığımızı ve onları sonsuz büyüklükte bir madde bulutuna yaydığımızı, dolayısıyla her parçacığın en yakın komşusuna sonsuz uzaklıkta olduğunu hayal edin. 1, sonsuza bölündüğünde (sonsuzun karesi sonsuzdur) sıfıra eşit olacağı için, parçacıklar arasında işleyen kütleçekimsel kuvvet olmayacaktır. Başka bir deyişle, kütleçekimsel alanın enerjisi sıfır olacaktır. Elbette yıldızları bu şekilde parçalarına ayıramayız, ama bu basit düşünce deneyi, herhangi bir miktarda maddeyle bağıntılı kütleçekimsel enerjinin sıfır noktasının olabildiğince genişçe ayrılmış bileşenlerin hepsi için bulunduğunu söyleyen, genel görelilik teorisinin denklemleri kullanılarak yapılan uygun bir hesaplamadan ortaya çıkan temel bir gerçek hakkında bize biraz fikir verir. Bu Celsius veya Fahrenheit ölçeklerinin sıfır noktalarından sıcaklık ölçmek için yapılan tercih gibi keyfi bir tercih değil, Kelvin ölçeğinin sıfır noktasından yapılan sıcaklık ölçümü gibi temel bir gerçektir.
Sonsuzca yayılmış bir buluttan daha yoğunlaşmış bir maddenin herhangi bir yoğunluğu (hatta her litre uzayda bir hidrojen molekülü bulunduran bir gaz bulutu) sonsuzca yayılmış bir buluttan daha az kütleçekimsel enerjiye sahip olmalıdır, çünkü madde çekildiğinde enerji alandan kaldırılır. Sıfır enerjiyle başladığımızdan, bir miktar enerjiyi dışarı çektiğimizde elimizde negatif enerji kalır. Kütleçekimsel alanın negatif enerjisi, negatif entropinin bilgiye eşdeğer büyümesini, Evren’i Dünya gibi gezegenlerin sıcak yıldızların açığa çıkardığı enerjiyle beslenebildiği ve bir taraftan dengeyi kurmaya çalrştıkları daha karışık ve enteresan bir yer oluşturmasını sağlar. Er ya da geç, entropi kazanacaktır, ama henüz değil.
Benzer Yazılar
- 1-2-3 Mayıs Tarihinde Doğanların Burcu Ve Özellikleri
- 25-26-27 Mart Tarihinde Doğanların Burcu Ve Özellikleri
- 1-2-3 Nisan Tarihinde Doğanların Burcu Ve Özellikleri
- 7-8-9 Nisan Tarihinde Doğanların Burcu Ve Özellikleri
- 16-17-18 Mayıs Tarihinde Doğanların Burcu Ve Özellikleri