Üç Boyut İyi Daha Fazla Boyut Kötü

Üç Boyut İyi, Daha Fazla Boyut KötüÇoğu insan neden Evren’in üç uzay boyutu ve bir zaman boyutu olduğunu sorgulamayı asla düşünmez. Oysa böyledir ve bilimdeki en önemli buluşlardan bazıları, öyle olmalarını doğal karşıladığımız şeylerin neden öyle olduklarının sorgulanmasından gelmiştir: Ünlü bir örnek ele almak gerekirse, neden bir elma bir ağaçtan düşer ve neden Ay Dünya’nın etrafında döner? Isaac Newton’u kütleçekimin doğasını sezinlemeye yönlendiren bu tür bir soru örneği uygundur, çünkü uzayın üç boyutu olduğu gerçeği, Güneş gibi yıldızlar etrafında kararlı yörüngelerde Dünya gibi gezegenlerin var olmasına olanak sağlayan en önemli şeylerden biriyle çok yakından ilgilidir: 1680’lerde Newton tarafından tanımlanan kütleçekimin ters kare yasası.

Bu yasaya göre, iki nesnenin birbirine etkiyen kütleçekim kuvveti, iki nesne arasındaki uzaklığın karesiyle ters orantılıdır. Einstein’ın genel görelilik teorisi, bu ilişkiyi eğri uzay üzerinden açıklar, ama bu, yasanın bu şekilde işlediği temel gözlemsel gerçeği etkilemez. Genel teori Newton’un kütleçekim tanımlamasını bir kenara atmaz, Newton’un tanımlamasını içerir; Einstein ortaya çıktığında elmalar değişik bir şekilde düşmeye başlamadı ve Ay yörüngesini değiştirmedi.

Merak uyandıran bir şekilde, ters kare yasası kararlı yörüngelerin var olmasına olanak sağlayan tek yasadır. Eğer Dünya’nın yörüngesi Evrenimizde herhangi bir şekilde birazcık kaymış olsaydı, Dünya Güneş etrafında dönerken hızlanarak veya yavaşlayarak, terskare yasası, onu şimdiki yörüngesine geri kaydırırdı. Bu durum negatif geri beslemenin bir örneğidir ve Dünya’mn yörünge hızı ile Güneş tarafından hissettiği çekim kuvveti arasındaki değiş tokuştan kaynaklanmaktadır; günlük dilde söylemek gerekirse, merkezkaç kuvvet ile kütleçekim arasındaki bir dengeden ileri gelir. Ama örneğin kütleçekim yasasının ters küp olduğu bir evrende, gezegen yörüngeleri kararsız olurdu. Hafifçe yavaşlayan ve kendi güneşine birazcık yaklaşan bir gezegen, kendisini ölüm spiralinin içine doğru çeken, daha büyük bir kuvvetin etkisini hissederdi (kütleçekim kazanırdı); ama diğer yandan hafifçe hızlanan ve kendi güneşinden birazcık uzaklaşan başka bir gezegen uzayda sürüklenmesini sağlayacak, zayıflayan bir kuvvet hissederdi (merkezkaç kuvvet kazanırdı). Küçücük değişiklikler bile tıpkı bir göktaşının çarpmasıyla oluşanlar gibi, pozitif geri beslemenin bir sonucu olarak yıkıcı olabilirlerdi. Kararlı gezegen yörüngelerine olanak sağlayan değiş tokuş, sadece ters kare yasasında geçerlidir.

Diğer şeyler arasında, genel görelilik teorisi, ters kare yasası gerçeğini kütleçekim yasasının boyutluluğunun her zaman uzayın boyutluluğundan bir eksik olduğunu göstererek açıklar. İki boyutlu bir uzayda, iki nesne arasındaki kütleçekim kuvveti, l’in iki nesne arasındaki uzaklığın bölümüyle orantılıdır; dört boyutlu bir uzayda, iki nesne arasındaki kütleçekim kuvveti, l’in iki nesne arasındaki uzaklığın kübüyle orantılıdır vb. Dolayısıyla gezegen yörüngeleri sadece üç boyutlu uzayda kararlıdır.

20. yüzyılın ilk çeyreğinde, araştırmacılar bu buluşu yaptıkları sıralarda, aynı zamanda îskoç James Clerk Maxwell’in 19. yüzyılda bulduğu elektromanyetizma denklemlerinin sadece üç boyutlu uzay ve bir boyutlu zamanda işlediğini keşfettiler. Bizim Evren’imizde, kütleçekim gezegenleri yörüngelerinde tutan şeydir, elektromanyetizma ise insanları oluşturan atom ve molekülleri bir arada tutan şeydir. Hugh Everett’in birçok dünya fikriyle ortaya çıkmasından hemen önce 1955’de, İngiliz kozmolog Gerald Whitrow, içinde yaşadığımız Evren’in üç uzay sal boyuta sahip olarak gözlenmesinin sebebinin gözlemcilerin sadece üç boyutlu uzaya (ve bir boyutlu zamana) sahip evrenlerde var olduklarından kaynaklandığı önerisinde bulundu.

Eğer yaşam sadece üçboyutlu uzayda var olabiliyorsa ve biz canlıysak, kendimizi uzaysal olarak üç boyutlu bir Evren’de bulmamız şaşırtıcı değildir.

Ama bu diğer boyutluluğa sahip evrenlerin var olamayacağı anlamına gelmiyor, sadece bu evrenler kısır ve verimsiz olurlardı. 1950’ler ve sonrasında bu fikir, tüm mümkün evrenlerin bir yerde var olduğu, ama yaşamın, sadece yaşama uygun şartlarda olan evrenlerin bir altkümesinde olduğu bir evrenler “topluluğu” görüşünün gelişmesine yol açtı. Bu topluluk fikri birçok dünya fikrinin kuantum versiyonundan oldukça ayrı bir şekilde ve Çoklu Evren teriminin modem anlamda kullanılmaya başlamasından önce gelişti. Temel yapısıyla, bize diğer evrenlerin nerede olduğunu söylemez, ama kozmik rastlantılar için bir açıklama önerir.

Benzer Yazılar

Leave a Reply