Bir ayakkabı kutusu büyüklüğünde, tek bir elektron dışında tamamen boş olan bir kutu hayal edin. Kopenhag yorumu der ki, elektronun dalga fonksiyonu tüm kutuyu doldurmak için yayılır, böylece içeri bakarsak elektronu kutunun herhangi bir yerinde bulmamız için eşit şans vardır. Şimdi kutunun tam ortasından pürüzsüz dikey bir parçayı indirdiğinizi düşünün, tıpkı sihirbazların bir kadını ortadan böldükleri illüzyonda kullandıkları bölünen parçalar gibi. Genel görüşümüz bize der ki, tıpkı kutunun içinde zıplayıp duran küçük bir topta olacağı gibi, elektron yarım kutuların birinde hap s olmalıdır; ama Kopenhag yorumu bize, elektronun dalga fonksiyonunun kutunun her iki yarısını da işgal ettiğini söyler. Şöyle bir bakarsak bu, elektronun kutunun her iki tarafında da bulunma olasılığının eşit olduğu anlamına denk gelir.
Şimdi ek özellik geliyor. Kutunun tamamen iki ayn parçaya bölündüğünü hayal edin (tıpkı ikiye bölünen kadın illüzyonunda olduğu gibi). Bu iki yarım, aralarında bir boşluk bırakarak ayrılabilirler. Kopenhag yorumu hâlâ, elektronun dalga fonksiyonunun iki yarım kutuda da eşit olarak dağıldığını söyler. Dalga fonksiyonunun kutuların arasındaki boşlukta olmamasına rağmen, yanm kutuların birini Ay’a veya daha uzağa götürebilirsiniz ve yine aynı şey olur. Dalga fonksiyonu sadece siz yanm kutulardan birinin içine baktığınızda belli bir noktada elektron haline gelmek için çöker. Hangisi olduğu önemli değildir. A kutusuna bakarsanız ve elektron görürseniz, B kutusundaki dalga fonksiyonu kaybolur; A kutusuna bakarsanız ve elektron görmezseniz, A kutusundaki dalga fonksiyonu kaybolur ve elektronun B kutusunda olduğu kesindir. Elektronu görürseniz, bakmayı kestiğiniz an dalga fonksiyonu tekrar yayılır, ama sadece elektronun bulunduğunu bildiğimiz yanm kutuyu doldurmak için.
Kuantum garipliğinin bu yanı, Schrödinger’in 1935’te yayımlanan, kendi deyişiyle “kedi paradoksu”nu hayal ettiğinde esas olarak ilgilendiği şey değildi. O, kuantum garipliğinin başka bir özelliğini, üst üste binme durumlarım gösteriyordu. Benim konu üzerindeki değişikliğim, ayakkabı kutusunun ortadan ikiye ayrılması ve elektronun her iki tarafta %50 şansı bulunması aşamasını getiriyor. Kutunun bir kedinin yeterli yiyecek ve içecekle oldukça rahat bir şekilde yaşayabileceği, büyük, tamamen yalıtılmış bir odada olduğunu düşünün. Ama kutu, tayin edilmiş bir zamanda, kutunun belli bir yarısında elektron olup olmayacağı ölçümünü yapacak bir detektöre bağlıdır. Orada elektron yoksa, hiçbir şey olmaz; ama elektron tayin edilirse, Schrödinger’in deyişiyle “acımasız bir araç” bir zehir şişesini kırar ve zehir odaya yayılıp kediyi öldürür.
Gerçekten öldürür mü? Genel görüş kedinin kurtuluşu için %50 ve kedinin ölümü için %50 şans olduğunu söyler. Kopenhag yorumu der ki, dışarıdan neler olduğunu gören bir gözlemci olmadığı için, yarım kutu incelendiğinde, elektron dalga fonksiyonunun çöküşü yerine tüm odanın dalga fonksiyonu üst üste binme durumlarına geçer ve biri canlı bir kediye, diğeri ise ölü bir kediye karşılık gelir. Schrödinger’in sözleriyle, “tüm sistemin dalga fonksiyonu bunu, canlı ve ölü kedinin (tabirimi maruz görün) eşit parçalarda karışmış veya bulaşmış olduğunu varsayarak açıklayabilir.” Kedi aynı zamanda hem ölü hem de canlıdır (ya da tercih ederseniz, ne ölü ne de canlıdır) ve biri odanın kapısını açıp içeri bakmcaya kadar bu şekilde kalır.
Daha sonra kapı açıldığı zaman değil de sanki otomatik görüntüleme cihazı kutunun içine bakmış olduğu anda, dalga fonksiyonu muhtemel ölü kedi görüntüsünü kapsayacak şekilde çöker.
Gariplik burada son bulmuyor. Diğer fizikçiler çabucak bunun sonsuz sorunlara yol açabileceğini gösterdiler. Odaya bakan tek kişiyseniz, dalga fonksiyonunu çökertir miydiniz, yoksa üst üste binme durumlarının bir parçası mı olurdunuz? Peki bir arkadaşınız size telefon açıp deneyin sonucunu sorduğunda, dalga fonksiyonu çöker miydi, yoksa arkadaşınız üst üste binmenin bir parçası haline mi gelirdi? Mantıksal uç noktaya gelindiğinde, kozmologlar tarafından ciddi bir şekilde tartışılan, tüm evreni kimin gözleyebileceği ve dalga fonksiyonunu kesin bir duruma çökertebileceği gibi sorular da ortaya çıkar. Neden her şey üst üste binme durumlarında kalmıyor?
Kopenhag yorumundan daha iyi bir yorum olsaydı çok önceden çürütülürdü; ama daha iyi bir kuram yoktur. Sadece ku antum deneylerinin sonuçlarını aynı doğrulukta öngören alternatif yorumlar vardır; fakat daha iyi değillerdir, çünkü Kopenhag yorumunun öngörmediği bir şeyi öngörmezler. Her biri zamanda geri giden sinyaller veya uzak mesafelerde kuantum varlıklarının anlık iletişimi gibi kuantum garipliğinin kaçınılmaz bileşenlerini bulundururlar. Yani hangi kuantum yorumunu seçtiğiniz, kuantumun hangi garip yönüyle daha rahat ettiğinizi (ya da daha az rahatsız hissettiğinizi) ilgilendiren basit bir tercihten ibarettir. Yapılan deneysel testlerle uyumlu olduğu sürece, Çoklu Evren arayışına uygun olan ve kesinlikle, Kopenhag yorumu dahil, diğer tüm yorumlar kadar iyi olan yorum, 1950’lerde Hugh Everett tarafından oluşturulmuş “Birçok Dünya yorumu” dur.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları