Ağacın gövdesi olduğunuzu bir kez gördükten sonra korkunç bir gerçeği de kabul etmek zorunda kalacaksınız: Bir ayıya tango öğretmeye uğraşmak ne kadar anlamlı bir çabaysa, bir erkeği değiştirmeye yardım etmeye daha gönüllü, daha fazla sorumluluk sahibi, toplumsal olarak daha kabul edilir, daha duyarlı, daha evcimen hale getirmeye çalışmak da o kadar anlamlı bir rüyadır. Ayıya dans öğretmeye kalktınız mı sonuç, yığınlarca kırılmış porselen ve sizin için de sıkıntılarla dolu bir yol olur. Bu gerçeğin farkına ben, evliliğimin sallantılı bir döneminde vardım. Kocam Ali ile evliliğimiz çıkmaza girmişti ve epeyce dil döktükten sonra benim ‘ayım,’ bir seanslığına evlilik danışmanına gitmeye razı oldu. İkimiz kanepede birkaç santim mesafeyle oturduk ve ben şikâyetlerimi sayıp dökmeye başladım. Hepsinin de temelinde, kocamın beni ve ihtiyaçlarımı anlamıyor oluşu vardı.
Ne o, çok mu tanıdık geldi? Benim yakışıklı, hayranlık uyandırıcı ayım zaman zaman homurdanarak rahatsızlığını belli ederek dinlediyse de sonuçta tam elli dakika boyunca dinledi. Ali ile hepsi de heyecan dolu, hepsi de ilginç tam on beş yılı geride bıkmıştık o zaman, ama bu süre boyunca benim yaptığım, bütün kadınların girdiği mücadeleye girerek onun bir kadın gibi düşünmesini sağlamaya çalışmaktı. Seans sona ermek üzereydi ki terapist, üzüm dolu kocaman bir kâseye uzandı. Kâseyi eşime verdi ve üzümleri yavaş yavaş, teker teker bana yedirmesini söyledi; ben de ona hiç dokunmadan ve yardımcı olmadan yiyecektim uzatılan üzümleri. Bu uygulamanın sembolik niteliği gözümden kaçmamıştı. Kocam veriyordu, ben alıyordum. Karşımızda tekerleği yeni icat etmiş gibi bir edayla duran bu nazik terapisti incitmemek için, sonuna kadar götürdük uygulamayı, ona teşekkür ettik, yüz kâğıdı eline saydık ve çıkıp gittik.
Sonraki hafta boyunca ben ne zaman Ali’nin anlayışsızlığından, empa ti ve şefkatten yoksun oluşundan söz ederek sızlanmaya başlasam, derhal bir kavanoz dolusu kuru üzüm çıkarır (taze üzümün etrafı fazla pislettiğine karar vermişti), oturmamı emreder ve bana yedirmeye başlardı. Ancak bu egzersiz beklendiği gibi sıcaklık ve yakınlık yaratmıyordu. Düpedüz rahatsız edici bir şeydi. Sonra birdenbire şimşek çakıverdi bende bir dönüm noktasıydı bu. Elli yaşına gelmiştim. Nihayet mücadelenin sona erdiğine kanaat getirdim.
Aniden her şey aydınlanıvermişti gözlerimin önünde. Yetişkinlik dönemimin büyük bölümünü, seçtiğim ayıya dansı öğretmeye uğraşmakla geçirmiştim. Artık doğuştan mı, yetişme tarzından mı bilinmez, benim ayım bir türlü çaçaça yapmasını öğrenemiyordu. Demek ki huzur ve mutluluk istiyorsam, benden başka kimseden gelemezdi bunlar. Ne diye bunca zamandır huzur ve mutluluğu bana onun vermesini beklemiştim ki? Neyse oydu işte bu adam ve ne yaparsam yapayım değişmezdi. Aile mahkemesinde yargıçlık yaparken gördüğüm binlerce sorunlu çift geldi aklıma ve belli başlı şikâyetleri hep aynı olan bütün kadın arkadaşlarım. Ayıya dansı öğretemezsiniz. O halde kızlarımızı, kendi hayatlarının sahibi olacak ve kuşaklar boyu kadınları dumura uğratmış olan hüsran duygusunun aynısını yaşamayacak şekilde yetiştirmeliydik. Kadınlar, her türlü onaylanma ihtiyaçlarını karşılamak için erkeklere yöneliyorlar hâlâ, uzay boşluğunun koyu karanlığında, kendileri için birer ışık olmalarını bekliyorlar onlardan. Oysa hayat böyle değil. Sevgi önce kendi içinde gelişmeli; genç kadınlara kendilerini sevmeyi, kendilerine saygı duymayı öğretmemiz gerek.
Benzer Yazılar
- Rüyada kaval görmek, kaval çalmak
- Rüyada koşmak
- Rüyada kitap okuma
- Rüyada kan görmek
- Rüyada kahkaha ile güldüğünüzü görmek