Her Şey Nerede Oluyor?

Her Şey Nerede OluyorKuantum hesaplamayla ilgili birçok kişi basitçe, bilgisayar çalıştığı sürece, hesaplamaların nerede yapıldığı hakkında endişe duymamaktadır. Bu tür şeyler hakkında düşünen bu kişilerin çoğunun bir matematik geçmişi vardır; burada şeyleri belli hesaplamaları kolaylaştıran hayali uzaylar ve kurgusal yapılar açısından düşünmeye alışkınlardır. Maalesef bu, kuantum bilgisayarında gerçekten ne olduğunu anlama konusunda onlan körleştirir.

Gerçek dünyada, üç boyutlu uzaydaki bir nesnenin pozisyonu üç sayıyla gösterilebilir; bunlar seçilen referans noktasına olan uzaklığa karşılık gelen koordinatlardır ve genellikle ikibo yutlu bir grafiğin üç boyutlu karşılığı, birbirleri arasında dik açı bulunan üç eksene olan uzaklık cinsindendir. Bir nesnenin hızı aynı zamanda üç boyutlu bir özelliktir, çünkü bir doğrultuyu içerir ve matematikçiler hayali bir “hız uzayı” açısından bakmaktan keyif alırlar; bu uzayda bulunan tek bir nokta hızın, birbirleri arasında dik açı bulunan üç doğrultudaki bileşenlerini temsil eder, ki bunlar toplandığında gerçek hızı verir. Bunu temsil etmek için hız uzayının üç boyutlu modelini gerçekten yapmayı hayal edebilirsiniz, tıpkı üçboyutlu kabartma bir kürenin, Dünya’nm coğrafyasını temsil etmesi gibi.

Ama bir matematikçiyseniz neden bununla yetinesiniz ki? Neden iki dizi bilgiyi, tek bir noktanın tek parçacığa ait hem pozisyon hem de hız bilgisini içerdiği, bir altıboyutlu uzayda birleştirmeyi hayal etmeyesiniz? Matematikçiler bile birbiri a rasında dik açı olan 6 doğrultuyu hayal etmekte zorlanabilirler ve kimse bu uzayı temsil etmesi için altıboyutlu model inşa etmeyecektir. Ama hesaplamalar ilgili olduğu sürece, denklemler tıpkı Pisagor’un dik açılı üçgenler için olan meşhur teoremi gibidir; ilave boyutlara karşılık gelen birkaç ilave terim bulundururlar (her boyut için bir tane vardır. Tarihsel nedenler için, böyle bir hayali uzay “faz uzayı” olarak bilinir, ama “faz” teriminin bu bağlamda bir isim olması dışında bir önemi yoktur.

Matematikçiler faz uzayı görüşünü aşağı yukarı sınırsızca genişletebilir. Çok fazla uygulaması vardır; ama hız/konum örneği şimdilik yeteri kadar iyi bir örnekti. Tek bir parçacığın durumunu tanımlamak için altı boyutlu bir faz uzayı gerekir, ama eğer başka bir boş kutu içinde tıngırdayan iki parçacık varsa, herhangi bir zamanda durumu tanımlamak için 12boyutlu bir faz uzayı gerekir. Böyle bir faz uzayının kutu içindeki parçacık sayısının altı katı kadar fazla boyutu olur. İstatistiksel teknikler, zaman geçtikçe faz uzayındaki bu tür bir sistemin değişmesini tanımlamada kullanılabilir ve bunun kaos teorisi gibi önemli çıkarımları vardır. Ama buradaki tek ilgilendiğimiz nokta, matematikçilerin kesinlikle çok büyük sayıda (mistik) boyutlara sahip hayali faz uzaylarıyla uğraşma fikrine alışkın olmalarıdır. Dolayısıyla biri onlara, diyelim ki, 250 basamaklı bir sayıyı çarpanlarına ayıran bir kuantum bilgisayarının 10500 durumun üst üste binmesini işleyerek bunu yaptığını söylerse, ilk verecekleri tepki bunu faz uzayını düşündükleri gibi düşünmeleri olur.

Ama esasen bir fark vardır. Bir kutu veya başka bir fiziksel sistemde tıngırdayan parçacıkların davranışını gösteren faz uzayı, gerçek, fiziksel bir şeyin, bu örnekteyse parçacıklarla dolu bir kutunun hayali temsilidir. Oysa kuantum hesaplamanın kendisi matematikçiler tarafından hayal edilen bir şey değil, gerçek, fiziksel bir şeydir. Hesaplama bu durumda birlikte çalışan 10500 gerçek bilgisayarı içerir. Peki neredeler? Deutsch cevabı kesin bir şekilde verir:
Hâlâ bir “tek evren” bakış açısına tutunanlara, şu soruyu soralım: Shor’urı algoritmasının nasıl çalıştığını izah edin… Shor’un algoritması 10500 veya hesaplama kaynaklarının görebildiği kadar katı bir sayıyı çarpanlarına ayırdığında, sayı nerede çarpanlarına ayrılmıştı? Görünür evrende sadece yaklaşık 1080 atom bulunmaktadır, 10500 ile karşılaştırıldığında tümüyle küçük bir sayı. Dolayısıyla eğer görünür evren fiziksel gerçekliğin kapsamındaysa, fiziksel gerçeklik en ufak ölçüde bu kadar büyük bir sayıyı çarpanlarına ayırmak için gereken kaynağı en ufak ölçüde bile içermezdi. O zaman, kim çarpanlara ayırmıştır? Nasıl ve nerede, hesaplama gerçekleşmiştir?
Belki siz de neden hesaplamanın gerçekleştiğini soruyor olabilirsiniz? Neden diğer evrenlerin 10500 sakini bizim onların bilgisayarlarında programı çalıştırmamıza izin verirler? Onlar için ne faydası var ki?

Basit cevap, “onlar için faydası neyse, bizim için de odur”dur. Özdeş şekillerde başlayan ların olduğu kütüphane benzetmesini hatırlayın. Hesaplamanın olduğu tüm evrenler, çarpanlara ayırma programının çalışmaya ayarlandığı noktaya kadar bizim evrenimizle özdeştir. Tüm çaba ve niyetler yüzünden, bu diğer belirli evrenlerin sakinleri bizlerizdir ve onlar programı bizimle aynı sebeplerden dolayı çalıştırırlar. Hesaplama sürecinde, evrenler farklılaşır, ların o sayfalarında yazan hikâyeler birbirinden farklıdır. Ama hesaplamadan sonra, evrenler esasen tekrar özdeş olurlar.

Elbette, insanların kuantum bilgisayarları inşa etmedikleri veya bilgisayarlarında başka programlar çalıştırmayı seçtikleri büyük çapta daha fazla evren vardır. Ama bu evrenler bizimkinden o kadar farklıdır ki, kuantum anlamında, bizim evrenimizle etkileşmezler. Sadece, bizim çözmek istediğimiz aynı bilmeceyi çözmek isteyen kendi sakinleri yüzünden yeterli derecede bize benzeyen evrenler, bu bilmeceleri aynı şekilde çözmek için etkileşirler.
Bu benim kuantum hesaplama hikâyesini getirmek istediğim veya getirmeye ihtiyaç duyduğum noktadır. Benim mantığıma göre, kuantum hesaplamanın çalışması Çoklu Evren’in varlığını kanıtlar. Gerçi, kütüphane ı benzetmesi doğal olarak Çoklu Evren’in ki bu “genel görüş”e ters düşen başka bir yüzüne, zamanın doğasına yol gösterir.

Benzer Yazılar

Leave a Reply