Hoyle’un kelimeleriyle konuşarak ve Hoyle’un bana bir fizikçi o larak gerçekliğin yapısı hakkında teyit ettiği görüşünü sunarak, Hoyle’un romanındaki bilim adamı ilk olarak dünyayı uzayza man ve görelilik teorisi açısından tanımlar. “Eğer Dünya’nm Güneş etrafındaki hareketini düşünürseniz,” der, “bu dört boyutlu uzayzamanda bir spiraldir. Bu spiraldeki bir noktayı belirleyip bu özel noktanın şimdiki zaman olduğunu söylemekte şüphe yoktur.” Bu genel olarak gerçekliğin “kalıp evren”* modeli olarak bilinir ve der ki, zamandaki tüm anlar uzayzamanda tıpkı uzaydaki tüm konumların var olduğu gibi var olur; 1452 veya 3173, onları tecrübe etmiyor olsak da en az bugün kadar gerçektir, tıpkı Londra’da yaşıyor olsanız da, New York veya Mumbai’nin en az Londra kadar gerçek olması gibi. Görelilikçilerin çoğu buna önem vermemeyi seçse de, kalıp evren aslında genel görelilik teorisinin tek mantıklı yorumudur.
Kalıp evren kavramı üzerine bir sanatçı illüstrasyonu.
çük kutular) benzetmesi yapar. Numaralandırılarak sıralanmış, sonsıiz bir küçük kutular dizisi. Her gözde, sıradaki diğer gözlerin içeriğini tanımlayan, belki sayfalara yazılmış veya bilgisayarda depolanmış şekilde bilgiler olacaktır. Numaralan azalan gözlerdeki içerikler hakkındaki bilgi oldukça doğru olacaktır, ama numaraları yükselen gözlerdeki bilgi belirsiz ve bazen çelişik olacaktır:
İncelemiş olduğunuz belirli bir göze, şimdiki zaman diyeceğiz. Oldukça doğru ifadeler bulduğunuz daha önceki gözlere geçmiş zaman diyeceğiz. Doğru ifade açısından içinde çok fazla şey olmayan daha sonraki gözlere, gelecek diyeceğiz… Gerçek dünya da oldukça buna benzer. Gözler yerine, durumlardan bahsederiz.
Bu “durumlar” kelimesiyle, Hoyle okuyucularını korkutmamak için onlara anlatmasa da, kuantum teorisinin fikirlerini sunmaktadır. Basitçe onlara der ki, büyük bir sayıdaki durumlarda bir bölünme vardır ve herhangi birini seçmek şimdiki zamanı oluşturur. Daha sonra, bir ışık demetinin rastgele göz yığınında, önce bir gözü, daha sonra bir diğerini herhangi bir sırayla ışıklandırarak dans edebileceğini önerir. Eğer ışık bilinci “açarsa”, o zaman bilinç tıpkı bizimki gibi her zaman geçmiş ve geleceğin farkmda olacaktır ve zamanın sürekli akışını tecrübe edecektir.
Şimdi sadece bir yığın göz değil, biri veya diğeri arasında rastgele açılan aynı ışık tarafından her biri ışıklandırılmış, i ki ayrı göz dizisi hayal edin. Hikâyenin amacına uygun olarak, Hoyle her göz dizisinin değişik bir insan farkmdalığma denk geldiğini söyler: “Bir göz dizisi senin sen dediğin şeydir, diğeri benim ben dediğim şeydir.” Ama benim bu ta tanımladığım dünya görüşü içeriğinde, bir göz yığını bir evrene karşılık gelir, diğeri de başka bir evrene. Çoklu Evren’de sonsuz sayıda yığın olabilir ve bizlerin her şeyi açan, dans eden ışık noktalan için endişe etmesine gerek olmayabilir. Her kuantum durumu, aşağı yukarı doğru geçmiş hafızasıyla ve geleceğe doğru belirsiz değerlendirmesiyle bütündür.
Hoyle’un ının kalbindeki fikir, tüm farklı zamanlann eşit derecede geçerli kuantum durumları olduğudur. Bilimsel çalışmasında bu fikri hiç geliştirmese de, özellik David Deutsch ıoo ve bir başka Oxford fizikçisi olan Julian Barbour olmak üzere diğer bilim adamlan tarafından detaylıca geliştirilmiştir. Bu fikirleri ünlü sözünde kısaca özetleyen Deutsch’tur: “Diğer zamanlar sadece diğer evrenlerin özel durumlarıdır”. Gerçi belki de “özel” niteliği gerçekten gerekli değildir.
Bu fikrin çağdaş versiyonlarını kavramanın en iyi yolu, Hoyle’un yaptığı gibi kalıp evren modeliyle başlamaktır. İsim, bir dilim kek gibi dört boyutlu bir “kalıba” yerleşmiş evren fikrinden gelmektedir. Uzayzaman içinde hiçbir şey hareket etmez, ama zamandaki anlar olarak düşündüğümüz şeyler kalıptaki dilimlerdir. Eğer zaman boyutu kalıbın bir yanı boyunca bir doğrultuyla temsil ediliyorsa, durgun bir gözlemci olarak düşündüğümüz şeyin bakış açısı zaman eksenine dik açıda olan dilimlerle temsil edilir. Hareket eden gözlemciler, şeyleri farklı görürler, çünkü zamanın anları uzayzamana farklı açılarda bulunan (hızlarına bağlı olarak dik açılarda) dilimlere karşılık gelir. Tüm bunlar Einstein’ın denklemlerinden elde edilen, hareket eden saatlerin yavaş ilerlemesi ve hareket eden nesnelerin doğrultusu yönünde büzülmesi gibi, hareketin gözlemcinin evren görüşünü nasıl değiştirdiği açıklamasıyla uyuşmaktadır. Burada nedenlerin her zaman neden oldukları etkilerden daha önce olmaları şartı önemlidir; örneğin birinin anahtarı çevirip ışığı yakmasından önce bir gözlemcinin ışığı görmesini sağlayacak şekilde uzayzamanı dilimleyemezsiniz.
En basit şekliyle, gelecek geçmiş kadar sabit olduğu için, kalıp evren modeli özgür irade olasılığını ortadan kaldırıyor gibi gözükür, ama göreceğimiz gibi, kuantum fiziği bunu değiştirir. Şimdilik bunu bir kenara bırakacak olursak, tıpkı Hoyle’un çekmece gözü benzetmesinde olduğu gibi, uzayzamandaki her dilim geçmişin bir tarihini içermektedir ve Deutsch bu durumda şuna işaret eder: Uzayzaman çok ince bir şekilde dilimlenmiş olsaydı, bir deste kağıt gibi karıştırılıp karmakarışık olan zamanın anlarıyla beraber geri yapıştırılsaydı, uzayzamanm sakinleri hiçbir değişiklik fark etmezlerdi. Bu tıpkı kozmik kütüphanedeki karmakarışık sayfalar gibidir. Hangisini okuyor veya yaşıyor olursanız olun, sayfaların veya dilimlerin bizim geçmiş dediğimiz şeyde olduklarını bilirsiniz ve gelecekteki sayfa veyadilimleri bilmezsiniz. Deutsch uzayzamandaki bu dilimlere enstantaneler der ve şöyle ifade eder:
Bu enstantanelerin herhangi biri, fizik yasalarıyla beraber, sadece diğerlerinin ne olduğunu değil, onların sırasını ve dizideki kendi yerini de tespit eder. Başka bir deyişle, her enstantane fiziksel içeriğinde şifrelenmiş bir zaman mührüne sahiptir.
Barbour’ın enstantane toplamasını başka bir şekilde açıklar. Onlan bir uzayzaman kalıbı yapmak için geri yapıştırmaya hiç de gerek yoktur; basitçe, onun deyişiyle “bir yığın”, anların karmakarışık bir toplaması olabilirler.
Şimdi bunu Çoklu Evren anlayışına ekleyin. Eğer Çoklu Evren bir uzayzaman kalıpları toplamıysa, onlar yan yana istiflenmiş veya birini diğerinin üstünde, yani paralel evrenlerin eski tasarımı gibi hayal edebiliriz. Ama eğer her evren anların karmakarışık yığınından ibaretse, o zaman Çoklu Evren de anlann karmakarışık bir yığını, tüm olası evrenlerin tüm olası durumlarının birlikte kanşıp oluşturduğu daha büyük bir yığınıdır. Dışarıdan (herhangi bir dışarısı olduğundan değil!) herhangi belirli olayın hangi zamana karşılık geldiğini söylemenin mümkün olmamasından çok, herhangi belirli bir olayın hangi evrene karşılık geldiğini söylemenin yolu yoktur. Bu yüzden Deutsch diğer zamanların diğer evrenlerin özel durumlarından ibaret olduğunu söyler. (Ben de ayrıcalıklı, özel olmadıklarını söylerim.) Tüm olası kuantum durumları, tüm olası evrenlerdeki zamanın tüm anlarına karşılık gelerek var olmaktadır.
Ve kuantumun çizdiği resim bize özgür iradeyi geri verir. Eğer uzayzamanm donmuş bir kalıbında tek bir evren olsaydı, özgür irademiz olmazdı. Ama eğer tüm olası gelecekler var oluyorsa, o zaman biz de gerçek anlamda gelecekler içinden bir tercihe sahibizdir. Schrödinger’in Kedisinin Peşinde’yi yazdığımda, John Lennon’dan alıntı yaparak kuantum fiziğinin yapısını özetlemiştim: “Hiçbir şey gerçek değildir.” Son yirmi beş yılda öğrendiklerimle beraber, şimdi fikrimi değiştirebilir ve her şeyin gerçek olduğu konusunda Deutsch ve Barbour’la hemfikir olabilirim. Ama diğer zamanlar diğer yerler kadar gerçekse ve biz diğer yerlere yolculuk yapabiliyorsak, diğer zamanlara da yolculuk yapmak mümkün olabilir mi?
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları