Depresyondan kurtulmam

Depresyondan kurtulmam

Almaya açık olmaya giden bu yol pek de kolay olmayacaktır. Bizi besleyeceğine, zaten stres dolu varoluşumuza daha da stres katan, fazlasıyla malumatla dolu, fazlasıyla gündelik deneyimle dolu karmaşık hayatlar yaşıyoruz hepimiz. Kabul edilmesi en zor gerçek ise hayatımızın tek sorumlusunun kendimiz olduğudur. Kendimizden başka kimseyi suçlayamayacağımız için hayatımızı iyi yönde değiştirmekten de kendimiz sorumluyuz. Değişimi arzu edip bunun için bir şey yapmadığımız sürece bu uyumsuzluk eninde sonunda bizi hasta edecektir. Çoğu zaman hastalıklar ve acılar yardım istememize ve de almamıza yol açar; alma deneyimini de bu şekilde yaşarız. Acı çekmeye başladığımızda tıbbi yardım almaktan, yavaşlayıp bedenimizi dinlemekten başka seçeneğimiz kalmaz; başkalarının bize bakmasına, tavsiyede bulunmasına, bizimle oturmasına, bize yemek getirmesine, bizim için dua etmesine izin vermekten başka seçeneğimiz kalmaz. Bütün havailikler bir kenara itilir, maskeler çıkarılır ve gerçek su yüzüne çıkar.

Kadın, hayatı boyunca, başkalarını memnun etmekten hoşlanan, verici bir insan olmuştu. Dostlarıyla ve meslektaşlarıyla konuşmalarının sonunda hep “Bir şeye ihtiyacın olursa bana güvenebilirsin,” derdi. Bu yüzden herkes ona bel bağlardı. Sonuçta kendine ayırabileceği bir dakikası bile kalmıyordu. Ancak bir gün düşüp bacağını kumasıyla her şey değişti. Bacağındaki alçıyla evden çıkamadığı için yavaşlamak zorunda kalmıştı. Böyle muhtaç olmak bilmediği bir şeydi, ki bu da bacağındaki ağrılardan daha çok acı veriyordu ona. Kendi başınat idare etmeye çalıştı ama bu mümkün değildi.

Almak zorundaydı. Daha da ötesi, dostlan kendi başına idare edebileceğini düşündüğü için bu yardımı bizzat istemek zorunda kalmıştı. Herkesi mutlu etme çabasının aslında kendi yetersizliğinin bir belirtisi olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştı. Şimdi hastaydı ve kendine bakmaktan acizdi. Artık o da istemek zorundaydı.

Yakın bir arkadaşı yemek ve temizlik işlerine bakarken, bir başkası da banyo yapmasına yardım ediyordu. İkisi de ona bir şeyler vermenin kendilerine ne kadar güç kattığını itiraf etmişti. Bütün iyi niyetine rağmen, aslında insan lann ona şefkat göstermelerine izin vermediğini fark etmişti kadın.

Koltuk değneklerinden kurtulduktan sonra gelecekteki sağlığı ve etrafındaki insanlann iyiliği için vermek ve almak arasında bir denge kurmaya karar verdi.

Gerçekten ihtiyaç duydukları şeyleri hakketmediklerine inanan insanlar tanıdık. Ancak piyangodan büyük ikramiye çıkınca nihayet kendi hayallerini gerçekleştirebileceklerine, böylece başkalarına karşı da cömert olabileceklerine inanan insanlarla karşılaştık. Artık ellili yaşlarını geçmiş, hayatları boyunca yapmayı arzu ettikleri şeyleri emeklilikten sonraya ertelemiş pek çok insanla konuştuk. Kişisel değerimizin paraya bu kadar bağlanmış olması üzücüdür. Elimizdekinin değerini bilmediğimiz, doğru olduğuna inandığımız şeyler için değişmediğimiz sürece adeta varlık içinde yokluk çekiyoruz. Uzun tatillerden, hatta hafta sonu tatillerinden bile mahrum ediyoruz kendimizi. Ömür boyu çalışmanın karşılığında, en azından sağlığımız için zararlı şeyleri bile değiştirmeyerek
kendimize karşı cimrilik yapıyoruz kimi zaman. Maddi kazanç uğruna, her zaman daha fazlasını elde edeceğiz diye içsel hayatımızı, yaratıcılığımızı ve maneviyatımızı görmezden gelerek cimrilik yapıyoruz kendimize. Sırf başka bir yerden daha çok para kazanmak için, kendi armağanlarımızı oldukları gibi kabul ederek, ya da onları göz ardı ederek, bekleterek cimrilik yapıyoruz kendimize. Ve de doyurulması gereken bir isteğimiz olmasından suçluluk duyduğumuz için almayarak cimrilik yapıyoruz kendimize.

Benzer Yazılar

Leave a Reply