Batıda yaşayan toplumlar

Batıda yaşayan toplumlar

Batıda yaşayan toplumlar olarak bizler, kendimizi, dünyadaki en sofistike kültürün temsilcileri olarak görebiliriz, ancak, gebelik ve doğuma yönelik yaklaşımımız henüz evriminin ilk basamaklarını yaşıyor denebilir. Gebeliği, yaşamsal bir olgu olarak değil, rutin, tıbbi bir olgu olarak görüyoruz. Kadını, bir değişimin eşiğindeki bir birey gibi değil, rahim, serviks (rahmin alt, dar kısmı, bir kanal oluşturarak vajinaya açılır) ve göğüs gibi bedensel parçalardan oluşan bir varlık olarak algılıyoruz.

Bir kadın, kendi sağlığı veya bebeğinin sağlığı ile ilgili endişelerini dile getirdiğinde, bunlara, deneyimlerimize dayalı tavsiyeler vermek ve onun endişelerini giderecek şekilde onu rahatlatmaya çalışmak yerine, rutin test ve işlemler dayatıyoruz. Bu rutin işlemlerin, rutin riskleri de beraberinde getirdiğini nadiren dikkate alıyoruz. Profesyonel bir anne sağlığı el olan Effective Care in Pregnancy and Childbirth (Gebelikte ve Doğumda Etkin Bakım) adlı ın yazarlarından biri olan Marc Kierse, doktor ve ebelerin kullandıkları yüz rutin işlemin tahminen yirmisinin, aslında anne ve/veya bebeğe zararlı olduğunu belirtmektedir.

Modern batılı yaklaşım ile eski Çinlilerin yaklaşımını karşılaştırdığımızda onların bambaşka bir açıdan yaklaştığını görüyoruz; onlar gebeliği, dokuz ay süren manevi bir uygulama olarak algılıyorlar. O kültürde, anne, vaktini dua ve tefekkürle geçirmek ve kendini zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak hoşuna gidecek olan şeylerle çevrelemek konusunda yüreklendiriliyor. Bunları yapmak, anneye, içten gelen bir güç ve sağlam bir temel sağlıyor. Annenin zihninin, cenin üzerinde doğrudan bir etkisi olduğundan, bu uygulamalar bebeğin manevi eğitimine de bir temel teşkil ediyor.

Eğer bir kadının korkularına bilim ve teknoloji ile cevap verilirse, bunları güvence olarak algılayacaktır. Elbette bazı kadınlar teknolojiye güvenir ve tıp bilimi, normal gebelik süreci hakkm daki bilgilerimize katkıda bulunarak, normlardan gerçekten ciddi oranda sapan gebelikleri daha hızlı bir biçimde teşhis edebilmemizi sağlamaktadır. Ancak sorun şu ki, bir noktadan sonra artık, gebeliği, onu daha iyi anlayabilmek için değil, daha iyi kontrol edebilmek için araştırmaya başladık.

Gebelik ve doğumun kontrol edilmesi ihtiyacı, kadınların içinden çok zor çıkabildikleri bir kısır döngüdür. Aslında, bunun içinden çıkabilmenin tek yolu, daha en baştan bu kısır döngüye girmemektir.

Kadınların, gebelikte sık rastlanan ve bütün enerjilerini alarak kendilerini hastaymış gibi hissetmelerine yol açan rahatsızlıkları hafifletmek ve kaygılarını azaltmak konularında hem tek başlarına, hem de eşlerinin yardımıyla yapabilecekleri çok şey vardır. Artık çoğu kadın, kramp ve bulantı gibi sorunlarda ve hatta “doğumun gecikmesi” gibi daha karmaşık problemlerde, doğal yöntemlere geri dönüyor.

Bu , her kadının, kendini daha iyi hissetmek için uygulayabileceği basit ve güvenli yöntemler önermektedir. Bunları ya
parken, kadınlar sadece fiziksel sağlıklarını iyileştirmiş olmayacaklar, gebelikte sık rastlanan şikâyetleri kendi başlarına çözebilmiş olmak, onlara aynı zamanda psikolojik ve duygusal destek de sağlayacaktır. Özgüveniniz artacak ki bu özgüven, nerede doğum yapmayı seçerseniz seçin, sizi doğuma kadar sizinle olacaktır ve doğumun en zor anında size yardımı olacak olan ek bir güç verecektir.

Olaya bu şekilde bakıldığında, doğum sancıları aslında o kadar da göz korkutmuyor. Doğum sancıları, bir kadının gebeliği boyunca yaşadığı zorluk ve rahatsızlığa ilişkin o büyük resmin bir parçası haline geliyor. Eğer o zamana kadar gebeliğin zorluklarıyla başa çıkabildiyseniz bu bağlamda başa çıkmaktan kastedilen, bebeğinizin ve kendi bedeninizin sorumluluğunu almanız ve çaresizce, doktor veya ebenizin gelip bir hap vererek sizi kurtarmasını beklememenizdir doğum sırasındaki sancılarla çok daha iyi baş edeceksiniz demektir.

Sorumluluk almak, egzersiz yapmak gibi bir şeydir. Yaptıkça, daha kolay gelmeye başlar ve kendinize olan güveniniz artar.

logo

Benzer Yazılar

Leave a Reply