Rüyaların Dili

Rüyalarımızda yarattığımız imgeler ve semboller bizi kendimizin ötesine taşır ve bize başka insanlara rüya deneyimlerimizi aktarmada yardım eder. Antik Yunanlar bize, bir özelliği bir şeyden başka bir şeye taşımak anlamına gelen “metafor (mecaz)” kelimesini kazandırmışlardır. Yunan filozof ve oyun yazarı Aristoteles, “En yetenekli rüya yorumcuları, benzerlikleri gözlemleme yeteneğine sahip olanlardır,” diye gözlemde bulunmuş ve rüyalarımızın anlama bağlanma ve onu transfer etme yönündeki mecazi yetisine dikkat çekmiştir. Diğer bir Yunan akademisyen, ilk modern rüya sözlüğü olan Oneirocritica’mn yazarı Artemidorus da şöyle demişti: “Rüya yorumu, benzerliklerin yan yana konmasından başka bir şey değildir.”

Metaforlar, düşsel âlemlerimizin yerel dilidir ve bunu hepimiz konuşsak da bazen okulda öğrenilen ve sonra unutulan yabancı bir dil gibi görünebilir. Ancak, kendimizi, farkında olmadan rüya dilimizin metaforlarını günlük yaşantımızdaki deyimlerde kullanırken buluruz. İçgüdüsel olarak “hava çarptı”, “bu iş çocuk oyuncağı”, “etekleri zil çalmak” veya “köprünün altından çok sular aktı” gibi atasözü ve deyimler doğal gibi gelse de, bu tip sözler, aslında ne söylediğinizi düşündüğünüzde garip görünebilir.

Rüya dilimizde kullandığımız deyimsel imgeler rastgele değillerdir; bizim mecazi rüya manzaralarımızı da tarif ederler. Yeryüzü ve toprağın sağlamlığını, uygulanabilirlikleri ve gerçekleri temsil etmek için kullanırız; “bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun”, “kaya gibi” ve “temeli sağlam”. Gökyüzü, genellikle, düşünce ve fikirleri sembolize eder: “aklı beş karış havada olmak”, “havadan sudan konuşmak” ve “havayı koklamak”. Su ve sıvılar duygu ve deneyimleri ifade eder: “kanı beynine sıçramak”, “kanı kaynamak” ve “gözleri sulanmak”. Ateş ve ışık ise yaratıcılığı ve tutkuyu temsil eder: “alev alev yanmak”, “kafasında ampul yanmak” ve “ateş kesilmek”.

Konuşma ve yazma dilleri evrimleşmiş olsa da, sözcüklerimizi imgelere çevirmeye başladık ki böylece rüyamızda daha derin anlamları ifade edebilelim. Rüyalarımız sıklıkla, bir deyim icat etmemizi sağlayan değerli bir imge gördüğümüzde cinaslar kullanarak konuşmaktadırlar. Bu rüya cinasları aynı şekilde telaffuz edilen ama farklı anlamları olan, sesteş olarak bilinen iki kelime kullanırlar. Örneğin, birçok ünlü sinema oyuncusu, Faye Du-naway ile bir filmde oynadıklarına dair rüya gördüklerini bildirmişlerdir. Bu, sadece bir dilek değildir; kariyerlerinin düşüşe geçmesi ve şöhretlerinin kısa zaman sonra “sönüp gidecek”3 olmasıyla ilgili endişeleridir.

Çoğu kültürde, günümüzdeki çok çeşitli sözlü ve yazılı dillerin oluşmasından önce, birleşik ve tek bir insan dili olduğuna dair hikâyeler anlatılır. Bunların en çok bilinenlerinden biri olan Ba-bil Kulesinin hikâyesinde, dünyanın her köşesine dağılıp farklı diller geliştirmeden önce tüm insanlığın tek dilde iletişim kurabildiği anlatılır. Masalın ne kadar gerçek olduğu bir yana, evrensel insan dili, rüya sembollerimizin ve metaforlarımızın görsel 3 Yazar burada Faye Dunaway ve İngilizce’de “yavaş yavaş yok olmak, sönmek, uçup gitmek” anlamına gelen “fade away” ifadesi arasındaki ses benzerliğini kullanarak kelime oyunu yapmıştır, (ç.n.) imgelerinde varlığını sürdürüyor. Uyanık yaşantınızda bir deyim veya metafor kullandığınızda, aslında rüyalarınızın içgüdüsel dilinde konuşuyorsunuz.

Benzer Yazılar

Leave a Reply