Ancak, Bohm’un kendisinin de o günlerde önerdiği gibi eğer benzetmenin ötesine gitmek, düşünce yöntemleri kuantum süreçlerine benzer demenin ötesine geçmek ve bilinci beynin aktüel yapısı ve işleyişi içindeki kuantum mekaniğineözelliklerile açıklamak olanaklı olmuş olsaydı, gerçekten çok devrimci bir adım atmış olurduk. Bu, hem birey hem de grup psikolojisinin birçok yönünün fiziksel temelini anlamamızı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda doğa ve maddi dünyayla ilişkimizi anlamamızda da epey bir yol almamızı sağlayacaktı.
Bu bölümün amacı, bilincin kuantum mekaniği yasalanna göre çalıştığını gösteren bir model kurmaktır.. Burada makul bir ilke ortaya atarsak, daha sonra kişinin dinamiğiyle elektronlarınki arasındaki yakın bağdan dolayı Tarot falı ve bazı felsefi ve psikolojik sonuçlar çıkarmamız olası olacaktır. Bohm, düşünce süreçleriyle kuantum olaylan arasındaki benzerlikleri ilk tanımladığında, ondan daha ileriye gitmek olanaksızdı. O zamanlar ne nörobiyoloji ne de kuantum fiziği, birbirlerinin herhangi bir yönünü kendi diliyle açıklayacak kadar gelişmişti. En önemlisi, zaman ve uzamla birbirinden ayrılmış parçacıklar arasmdaki yeri tespit edilemeyen karşılıklı ilişki etkileşimlerinin (kabaca’ söylemek gerekirse parçacıklann “uzak mesafelere rağmen etkileşimi” diyebiliriz) kanıtından kaynaklanan düşünce patlaması ve şaşkınlık henüz ortada yoktu. Bunlann yokluğunda ve daha geniş, düzenli yapılar olan lazerlerde ve üstün iletkenlerde (aşın soğukken elektrik akımını dirençsiz olarak geçirebilen maddelerde) bulunan daha da güçlü bağlayıcı etkiler olmaksızın, bilincin fiziksel olarak anlaşılması olanaksızdır. Kuantum mekaniksel yaklaşım ancak bunlarla çekicilik kazanır.
Bilgisayarlı ve holografik modellerin yetersizliklerinin gösterdiği gibi, bilinci fiziksel terminoloji içinde anlamanın ana sorunu, yani daha önceki tüm kuramı kınp un ufak etmek; bilincin birliği sorununu, yani düşüncelerimizin, algılanmızm, duygulanmızın vs.nin ayrılamayacağını anlamaktan geçer.
Bu olmaksızın bildiğimiz anlamda hiçbir deneyim olmaz ve bu deneyime sahip bir benlik de yok demektir. Klasik fizikte hiçbir işlem bu türden bir birliğin varlığına olanak tanımaz; daha çok yakın bir geçmişe kadar bu birlik kuantum fiziği için de önemli bir tema değildi. Fakat şimdi, özellikle kuantum mekaniksel birliğin bu çeşit özel türleri bilinmektedir. Hem fizikçiler hem filozoflar kendilerinin bilincin birliğiyle anlamlı bir ilişki içinde olup olmadıklannı merak etmeye başladılar. Oxford Üniversitesinden Roger Penrose bunu hepsi adına şöyle dile getiriyor:
Kuantum fiziğiiçinde birçok hileli ve gizemli türden davranış biçimi banndınr. Bunlar içinde en azından uzak mesafeler arasında oluşabilen (yerel olmayan) kuantum korelasyonlar var. Öyle görünüyor ki bu gibi şeylerin bilinçli düşünce biçimlerinde de bir rol oynadığı çok belirgin bir olasılıktır. Sanırım, kuantum korelasyonlarının beynin farklı geniş bölgeleri arasında etkin bir rolü olduğunu söylemek gerçeklikten çok da uzaklaşmak olmaz. Beyinde “farkındalık durumu”yla yüksek düzeyde uyumlu kuantum durumu arasında herhangi bir ilişki olabilir mi? Bilincin bir özelliği gibi görünen ‘teklik” ya da “globallik” bununla bir bağlantı içinde midir? Bir anlamda bunun böyle olduğuna inanmak insana çok çekici geliyor.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları