Yirmi yıl kadar önce, kozmologlar “Evren’in yaşının” 10 milyar yıla mı yoksa 20 milyar yıla mı yakın olduğu konusunda tartışıyorlardı ve Evren’in kaç yaşında olduğunu bu aralıkta saptamak, hararetli tartışmalara katılmamış herkes için çarpıcı görünüyordu. Şu an manevra için çok küçük bir alan var ve Evren’in yaşı kesinlikle 13,6 ile 13,8 milyar yıl arasındadır. Evren’in bu küçücük merkezden patlak vermesi Büyük Patlama [Big Bang] olarak biliniyor. Bu isim patlama olmamasına ve hiçbir şeyin gümlememesine rağmen, İngiliz kozmolog Fred Hoyle’un gülünç bulduğu halde yürütemediği fikirle alay etmek için koyduğu bir terimdir.
Evren’in sonlu yaşının keşfi, onun zaman geçtikçe değişmesi (“evrilmesi”) gerçeğiyle birleştiğinde, kozmik tarihteki yerimizi belirler. Her ne kadar bu dünyasal sıradanlık fikriyle (bazen bundan bir “ilke” olarak bahsedilir) çatışmasa da, bir anlamda tarihin özel bir zamanında yaşadığımız ortaya çıkmaktadır. Daha sonra açıklayacağım gibi, yıldızlar ve galaksilerin oluşması ve bizi oluşturan kimyasal elementlerin yıldızların içinde üretilmesi zaman almıştır. Güneş ve Dünya yaklaşık 4,5 milyar yaşındadır, dolayısıyla kabaca Büyük Patlama’dan dokuz milyar yıl sonra doğmuşlardır. Bu hemen hemen Dünya gibi, hayatın kimyasal bileşenlerince zengin gezegenlerin oluşması için gereken en kısa zamandır. Bu anlamda Dünya özel bir zamanda oluşmuştur, ama böyle oluşmuş olan tek gezegen olmasını düşünmek için bir neden yoktur.
Bu nokta bizi Giordano Bruno’ya geri götürür.
Bruno’nun görüşü her biri Güneş gibi olan, birçoğu yaşam içeren diğer gezegenlerle birlikte olan sonsuz dizide yıldızla dolu bir evrendi. Bruno şöyle yazmıştı:
Uzayda sayısız takımyıldız, güneş ve gezegen bulunmaktadır; biz sadece güneşleri görürüz; çünkü ışık verirler; gezegenler küçük ve karanlık oldukları için görünmezler.
Aynı zamanda kendi güneşlerinin çevresinde dolanan, bizim kendi küremizden ne daha kötü ne de daha az, sayısız dünya bulunmaktadır.
Burda, “Dünya” terimini birçok alternatif anlamı arasından “gezegen”in eşanlamlısı olarak kullanarak “birçok dünya” hipotezinin erken bir örneğini oluşturdu. Esas itibariyle 17. yüzyılın başında, yeterince güçlü bir teleskobunuz varsa, diğer dünyaların tamamını yeryüzünden görememeniz ve hatta uzun bir yolculuğa sabrınız varsa o dünyaları ziyaret edememeniz için temel bir sebep görünmüyordu. Gerçek şu ki, yıldızların Samanyolu gibi galaksilerde hep beraber gruplanmış olması Bruno’nun görüşünün atılımım engellemez. Ama o, ne Evren’in belli bir süre önce doğduğunu ne de ışık hızının sonlu olduğunu bizim bildiğimiz şekilde biliyordu. Bu gerçekler, “birçok dünya” ile kastedileni ve gözlemlenebilecek olup olmadıkları hakkında ki algımızı değiştirir.
Işık hızının sonlu yapısı Dane Ole Romer tarafından, Jüpiter’in uydularının tutulması sayesinde 17. yüzyılın ikinci yansında tespit edilmiştir. Işık hızının çıkılabilecek en yüksek hız sının olduğu gerçeği ve hiçbir şeyin ışıktan hızlı hareket edemeyeceği Albert Einstein tarafından 20. yüzyılın başında anlaşılmıştır. Evren 13,7 milyar yıl önce var olduğundan, Büyük Patlama’dan bu yana ışığın sonlu bir mesafeyi katedebileceği sadece tek bir zaman vardır. Bu mesafe 13,7 milyar ışık yılı değildir; çünkü bildiğimiz kadarıyla, ışık yolculuğunda ilerlerken uzay genişlemektedir. Bu sebeple dikkatli astronomlar belli bir galaksi için “geri bakma zamanı” terimini “mesafe” terimine tercih ederler; ama bu görüşü etkilemez. Kendi perspektifimizden, mükemmel teleskoplanmız olsa da, bizler sadece Evren’e doğru
13,7 milyar yıl geri bakma zamanına denk gelen uzaklıklara bakabiliriz. Evren’in daha uzağındaki ışığın bize ulaşması için henüz yeterli zaman olmamıştır; ama olmuş da olabilir! Şimdiden dünyanın etrafında bir milyar yıl uzaklıkta herhangi zeki gözlemciler varsa, 14,7 milyar yıllık geri bakma zamanına karşılık gelen uzaklıkları görebilirler. Esas itibariyle bildiğimiz ve bizi etkileyen uzay kabarcığı tüm zaman boyunca büyümektedir.
Aynı şey Evren’deki herhangi bir galaksi üzerine merkezlenmiş uzay kabarcıkları için de geçerlidir. Evren gerçekten sonsuzsa, bazıları bir diğeri üzerine binen, diğerleri tamamen birbirinden ayn olan; ama uzay ve zamanın aynı Evren’ini işgal eden bu kabarcıklardan sonsuz sayıda olabilir. Bruno’nun gördüğü anlamda, gerçekten sonsuz sayıda dünya olabilir; ama hiçbir gözlemci hepsini aynı anda algılayamaz.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları