Endüstri mühendisleri

Endüstri mühendisleri

logoEndüstri mühendisleri, temelde birbirinden farklı olan iki tür makine tanımlarlar: “Grup işlemci” olarak bilinen fasılalı makineler ve “sürekli akış” olarak bilinen, hiç durmadan çalışan makineler. İlki için bir örnek, delgi makinesi olarak gösterilebilir. Operatör bir grup metal plakayı alıp makineye sürer ve onları istenen biçimlere sokar. İş bittiğinde, yeni tomar gelene kadar makine durur. İkincisi için bir örnek, bir defa başladığında asla durmayan bir petrol rafinerisi olabilir. Günde yirmi dört saat, petrol borulardan, hortumlardan, kazanlardan akıp durur.

Küresel hukuk fabrikasına yakından baktığımızda, kendimizi klasik bir fasılalı makineye bakarken buluruz. Halkın belli dönemlerde adaylar arasından seçim yapmasına izin verilir ve ardından, “demokrasi makinesi” durur.
Şimdi bunun karşısına, çeşitli organize çıkar gruplarının, baskıcıların ve güç tellallarının sürekli etki akışını koyun. Şirketlerden lobi grupları, hükümet kurumlarmdan komplocular ve komiteler önünde ant içen bakanlar, mavi kurdeleli paneller, resepsiyonlar ve ziyafetler, Washington’da kokteyl veya Moskova’da votka dolu kadehlerini tokuşturan seçkinler, bilgileri ve etkiyi ileri geri hareket ettirerek, yirmi dört saat hiç aralıksız bir karar verme mekanizmasını çalıştırırlar.

Kısacası, seçkinler, demokratik fasılalı makinenin yanında ve genellikle zıt amaçlarla çalışacak güçlü bir sürekli akış makinesi yarattılar. Ancak bu iki makineyi yan yana gördüğümüz zaman, devlet gücünün küresel hukuk fabrikasında gerçekte nasıl kullanıldığını anlayabiliriz.

Temsilcilik oyunu sürerken, arada bir oy verme dönemlerinde, halk hükümeti ve yaptıklarını onayladığını veya onaylamadığını gösterme fırsatını buluyordu. Güç teknisyenleri ise, hükümeti sürekli etkiliyordu.

Temsilcilik prensibinin içine yerleştirilmiş olan bundan çok daha güçlü bir sosyal kontrol aracı vardı aslında; çünkü, bazı insanların başkalarını temsil etmek için seçilmesi, onların bir anda seçkinler grubuna katılmasına neden olurdu.
Örneğin, işçiler başlarda sendika kurma hakkı kazanmak için savaş açtıklarında hırpalandılar, cinayet suçlamalarına maruz kaldılar, şirketin casusları tarafından gözlem altına alındılar veya polis copuna ya da kiralık kabadayıların dayaklarına hedef oldular. Onlar, sistemde hiç veya yeterince temsil edilmeyen sistem dışı bir gruptular.

Sendikalar nihayet kurulduğunda, yeni bir birleştirici grup daha ortaya çıktı. Bu birleştiriciler sadece işçiyi temsil etmekle yetinmedi; aynı zamanda, iş dünyasındaki ve hükümetlerdeki seçkinlerle işçiler arasında aracılık yapıyorlardı. George Meany ve Georgeis Seguys, izledikleri söz sanatlarına rağmen, birleştirmeci seçkinlerin kilit üyeleri haline geldiler. Sovyetler Birliği’ndeki ve Doğu Avrupa’daki sahte sendika liderleri, güç teknisyeni olmanın ötesine geçememişlerdi.
Teoride, yeniden seçilme ihtiyacı, temsilcilerin dürüstlüğünü ve sadece temsil ettikleri gruplar adına konuşmalarını garantiliyordu. Ama bu durum, temsilcilerin güç yapısı içinde kaybolmasını önleyemedi. Temsil edilenlerle temsilciler arasındaki uçurum, her alanda ve her geçen gün daha da arttı.

Kısacası, demokrasi olarak öğrendiğimiz temsilci hükümet, aslında endüstri teknolojisinin eşitsizlik sağlayan parçasıydı. Temsilci hükümet, güya temsilciydi.

Burada karşımıza çıkan şey, üreticiyle tüketici arasındaki uçurum giderek büyürken, fosil yakıtına dayalı kitlesel üretime, çekirdek aileye, şirket yapısına, kitlesel eğitime, kitlesel haberleşme araçlarına bağımlı bir uygarlıktı; hepsi, görevi bu ikisini güya birleştirmek olan yöneticisi seçkinler tarafından yönetiliyordu.

Benzer Yazılar

Leave a Reply