Sembol
Okyanus. Balık değil, ama balığın evi: Ana Okyanus, denizaltı dünyasının, ışıltılı bitkiler ve hayvanlar topluluğunun, kayıp şehirlerin krallığı. Okyanus: yaşamın anası, anlaşılamazın, nüfuz edilemezin, hissedilir ama bilinmezin endişeli sembolü.
Okyanus: kıtaların kıyılarım yıkayan, milletlerarası sanat ve kültür taşıyan, savaş taşıyan, hastalık taşıyan, şarap ve yiyecek, şair ve müzisyen taşıyan, sonsuza kadar dünya kültürlerini harmanlayan, kaynaştıran.
Balık’m okyanusu: bizi birbirimize bağlayan gizemin sıvı sembolü.
Yaşamın sembolü.
Son Nokta
Tibet tepelerinde Budist hocalar öğrencilerine dünyayı bir hayal olarak düşünmelerini öğütlerler. İnsanlar, olaylar, ilişkiler, hatta dağlar -bir serap gibi, aklımızın içindeki hayali imgelerin bir oyunu gibi algılanmalıdır.
Bu Budist düşünce batıda yanlış yorumlamr. Dünyanın gerçek olmadığım, atomlarının ve moleküllerinin hayale dayalı olduğunu anlattığım düşünürüz.
Budist hocalar için dünyamn gerçek olması vaya olmaması önemli değildir. Buradaki nokta daha derindir: önemli olan dünyayı dolaysız olarak deneyimlemediğimizin, bilgi ve anlayış (farkındalık) kanalıyla deneyimlediğimizin farkma varmaktır.
Farkındalık: beyinsel, kafamızın içinde bir şey. Dünyayı algılama, beynimizin kıvrımları, büklümleri arasında oluşan elektrokimyasal bir fenomendir. İmgelerin oyunu. Sadece bir hayal.
Çoğumuz için böyle bir bilginin uygulamaya dönük bir faydası yoktur. Bizi ister bir köpek ısırsın, ister bir köpeğin hayali, sonuç aymdır: canımız yanar.
Balık içinse, bu bilgi herşeydir. Niçin? Çünkü Balık bilincin sembolüdür. Geleneksel olarak mistisizmle bağlantılandırılan Balık’m evrimsel yolu aklın çalışma biçiminde köklü bir değişimi temsil eder. Dişliler yerinden oynar. Balık dünyayı gözlemlemek yerine, dünyayı gözlemlemekte olan aklı gözlemler. Objektif evren buharlaşır. Geriye sübjektif reaksiyonlardan oluşan uçsuz bucaksız bir sistem kalır.
Geriye kalan hayaldir.
Balık’m son noktası? Kavrayış. Akim yönelmesinin çok belirgin olmadan değişimi. Hiçbir şeyi değiştirmeyen, yine de her şeyi değiştiren bir yönelme. Nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım, ne görürsek görelim, kaçınılmaz tek bir gerçekle -kendi bilincimizle- karşılaşacağımızın bilgisi.
Strateji
Yaşamımızdaki olaylar bizi, acımasızca, dünyanın oralarda bir yerde olduğuna, aklımızdan bağımsız objektif bir gerçekliğin bulunduğuna inanmaya zorlarlar. Buz gibi rüzgar paltomuzdan içeri sızarak kemiklerimizi sızlatır. Kızgın yağ tavada sıçrayarak elimizi yakar. Sevgilimiz ortadan kaybolur ve birkaç ay midemiz ağrır.
Etki ve tepki.
Balık’ın her stratejisi objektif evrene inancı yıkmak üzerinde yoğunlaşmıştır. Balık bu kesinlikten kurtulmalıdır. Dünyayı bırakmalıdır.
Nasıl? Bir strateji, hergün birkaç dakika akıl üzerine odaklanmaktır. Gözleri kapatmak, nefesi yavaşlatmak, düşünceleri durdurmak, ve sadece bilinci yaşamak. Bilincin kapsamım değil -normalde aklı dolduran endişeleri, teorileri ve gürültüyü değil- ama bilincin kendisini. Boş. Şekilsiz, düzensiz. Huzur dolu.
Bu süreç için bir isim meditasyondur. Ancak bu sözcüğe çok anlam yüklenmiştir. Esrarengiz gülümsemeli, uzun beyaz sakallı bir Hintliyi, tütsüyü, yalınlığı ve kendim zora sokmayı çağrışürmaktadır. Bunların hiç biri gerekmez. Balık için, meditasyon doğal, organik bir fonksiyondur. Hiçbir teolojiyi ve metafiziği ima etmez. Buna kısaca “kafayı bulma, uçup gitme” diyebiliriz.
Ne isim verilirse verilsin, meditasyon Balık için zorunlu bir evrimsel stratejidir. Bu kanalla akıl kendisinin farkına varır. Beş duyu sayesinde dolan bilgi barajına takılıp kalmaktan kurtulur.
Yaratıcılık da aym şekilde çalışır. Balık yaratıcı gücünü ortaya salıverince, dış dünya sahneden çekilir. Şiirin bir somaki satırı, sonatın bir somaki notası, tablonun bir somaki imgesi – hepsi, objektif dünyada değil, zihinde gelişir. Dikkat fiziksel gerçeklikten uzaklaşır, farkındalığa yönelir.
Evrimsel strateji? Balık yaratıcı ilhamım, gizli hayallerin saf fantezisi veya bir sanat biçimi olarak, ortaya çıkarmalıdır. Niçin? Çünkü hayal gücünü canlandırırken, iç dünyamızı somut ve gerçek olarak deneyimleriz. Olaylar ve koşullar dünyasıyla bağdaştırdığımız gerçekliğin, geçici de olsa, sübjektif hayatımıza girmesine izin veririz. Ve Balık için bu, bir köre görme olanağı taramak gibidir.
Gerçekte, hayaller dünyasına sürekli yerleşemeyiz. İlişkilerimiz ve sorumluluklarımız var. Beslememiz ve iyi bakmamız gereken bir bedenimiz var. Balık da hepimiz gibi bu dünyada yaşamak zorundadır. Ama dünyada yaşamak, yapacağı işi yavaşlatmasını gerektirmez. Dünyada renkli ve canlı bir hayat sürdürmek, iyi bir Balık stratejisi olabilir. Bir Tibet manastırına çekilmeye ihtiyacı yoktur. Sadece dünyaya bakış açısını değiştirmesi yeterlidir. Başka hiçbir şeyin değişmesi gerekmez.
Nefsini terbiye, perhiz? Balık’ın bunlara ihtiyacı yoktur. Bunlar daha ziyade dışsal davranışlardır. Eğer Balık bu davranışların önemli olduğuna inanırsa, bir fayda elde edebilmesi olası değildir. Sadece olayların ve objelerin zihinden bağımsız şeyler olduğu düşüncesinden kaçınması gerekir. Rekabetten uzak durmak, yardıma hazır olmak, şefkat, merhamet – eğer Balık bu davranışları geliştirebilirse, dünyasal varlıklarının iniş, çıkışlarını, kayıplarını olgunlukla, ağırbaşlılıkla izleyebilirse, çok canlı ve uyarıcı bir hayat onun evrimsel stratejisini destekler.
Balık’ın stratejisi? Dünyayı bırakmak. Bilincin ulaşabileceğimiz tek gerçek olduğunun ve bir tek bu gerçeği değiştirebileceğimizin farkına varmak.
Kaynaklar
Eğer bırakırsak nereye ulaşırız? Tek başına bu soru bile içinde bulunduğumuz koşullara ve masallarımıza sıkı sıkıya sarılmamız için yeterlidir. Öfkeyle olanaksız olanı sağlamaya -varoluşun bugi bugisi içinde kendimiz için güvenli bir köşe yaratmaya- uğraşırız.
Ama Balık uğraşmaz. O, içgüdüsel bir şekilde, kişiliğin engin bir denizde bilincin denizinde yüzen bir mantar olduğunun farkındadır. Dürtüyü hissedince derin bir nefes alarak, zihnin derinliklerine dalar.
Balık için, zihnin kendisi temel bir kaynaktır. Burcun sığınağıdır, yaşamın baskılarından ve hakaretlerinden kaçış yoludur. Periler ülkesi. Huzur ve mucize dünyası. Büyüleyici bir dünya. Her zaman ulaşılabilir bir dünya.
Ve bu dünya Balık’ı çağırmaktadır.
İmgeler, bilinci fantezi ve yaratıcılıkla doldurarak, spontan bir şekilde derinliklerden yükselir. Balık, başka hiçbir burcun yapamayacağı kadar, hayal kurar. Bu hayallerin sanata mı yoksa tatlı hayallere mi yöneldiği farketmez: her ikisinde de, dikkat, dış dünyadaki koşullarla aşırı uğraşıdan uzaklaşıp, içeri yönelmektedir.
Empati, duygudaşlık ve şefkat Balık’m kaynaklarıdır. Balık’ta kişilik esnektir. Değişken koşullara göre eğilir, bükülür ve akar. Başka insanları anlama, onlara şefkat duyma ona doğal gelir. Balık basit bir şekilde kendisini diğer insanın konumunda hayal eder. Fazla çaba harcamadan, bu yabancı sübjektiviteyi kendi akıcı farkındalığma yerleştirir. Sanki Ba-lık’ın bilinci, aynı anda, bütün insanların olası bakış açılarım kapsıyor-muş gibidir.
Son olarak, Balık içgüdüsel bir şekilde bilincin daha yüksek düzeylerinin de farkındadır. Çocukluktan itibaren, akıl bölgesinin haritasını çıkarmakla, ruhun öncü saflarına uzanmakla meşgüldür. Bazı Balık’lar dindar olur. Bazıları psikolojiyle uğraşır. Bir çoğu da doğa üstü güçler ve gaipten gelen haberlerle ilgilenir.
Bu keşif, ne isim alırsa alsın, Balık’ın bir başka kaynağım anlatmaktadır: kendini aşabilmenin mümkün olduğu duygusu. Balık kendisini sayılamaz yollarla ifade edebilir, ama dünyaya üç temel anlayışla gelmiştir: hayat gizemlidir, koşullar bu gizemin örtüsüdür ve bilinç bu örtüyü açmanın tek anahtarıdır.
Bu üç kaynak ona verilmiştir. Bunlarla ne yapacağı onun bileceği iştir. Bundan soma yalmzdır.
Karanlıklar
Balık kendi bilinciyle büyülenmek zorundadır. Bu büyülenme olmadan, tüm evrimsel süreç durur. Ancak bu yeterli değildir. Büyülenmenin yönlendirilmesi, disiplin altına alınması gerekir. Bunda başarısızlık felakete neden olur.
Balık ruhsal çöküntüye uğrayabilir.
Zihni hayaller ve etkilenmeler seliyle dolar taşar. Ürkütücü duygu dalgaları, korku ve boş hayal dalgaları bilinci aşıp, kişiliğe hakim olur. Ve Balık, zihnin mahzenleri patlayıp, bireyliğini parçalarken, gözleri fal-taşı gibi, öylece oturur durur.
Eğer benliğin derinliklerinden gelen bu patlamalar yaratıcılığa ve meditasyona yönlendirilmezse, giyotinden daha öldürücü, ama yavaşlığı nedeniyle daha da vahşidir.
Önceleri Balık sadece sürüklenir. Normal bir kişiliği koruyabilmek için gücünün çoğunu harcar. Stratejileri ve bağlantıları için çok az gücü kalır. Bir iş kabul edilmiştir. İlişkiler kurulmuştur. Ve bu noktadan sonra, Balık en az dirençli yolu izler.
Kısa süre sonra, hayat kendi mantığını kurar. Balık azgın bir aygırın üzerinde, düşmemek için çaba harcıyordur. Giderek kendisini üçüncü bir şahsın gözüyle – sanki anlaşılması güç bir filmin karakterlerinden birisiymiş gibi görmeye başlar.
Bu boşluk, Balık’ın duyarlılığıyla birleşince, tehlikeli bir tuzağa dönüşür Balık objektif dünyadan sübjektif dünyaya kaçmaya çalışır. Bu kaçış bir ilham içermez. Yaşamın rüya gibi niteliklerini içermez. Sadece uyuşma ve hissizleşme içerir.
Balık içmeye başlayabilir. Uyuşturuculara bağımlılık geliştirebilir. Balık’m bu karanlık yönlerine popüler astroloji kitaplarında sık sık rastlarız.
Ama, daha az anlaşılan, karanlık yönler de vardır.
Balık kendisini kitaplarla, televizyonla veya müzikle doldurabilir.
Yemeye ve sekse takıntılı hale gelebilir. Günde on saat uyuyabilir.
Bu aktivitelerin hiç biri yanlış değil. Noktamız bu değil. Önemli olan bunların sübjektiviteyi aşırı uyarıp, objektiviteyi, geçici de olsa, ortadan kaldırabilecekleridir. Burada algılamanın veya kavrama süreçlerinin dönüşümü yaşanamaz. Sadece bu evrimsel konular arka plana atılır, yerine anlamsız yedekleri yerleştirilmiş olur.
Balık’m gölgesi? Gerçeklerden kaçış. Akıl, bütün hayalgücü ve yaratıcılığıyla, dünyadan saklanır, kendi zamammn geleceğini umar, her zorlukta geri döner ve kaderin en kötü eliyle bahse gireceği günü bekler.
Benzer Yazılar
- Balık burcu ve bitkileri, kokuları
- Balık burcu taşları
- Balık: “Fedakâr âşık”
- Yay ve Balık burçları
- Balık burcu için para Tarot Falı