Kuantum fiziği küçük ölçekteki şeylerin, esas olarak atomların ve daha küçük şeylerin davranışlarını düzenleyen bir yasalar grubudur. Bu ölçeğe bir bakış açısı getirmek gerekirse, bir posta pulunun tırtıklı kenarının iki noktası arasındaki mesafeyi birleştirmek için kabaca on milyon atomun yan yana gelmesi gerekir. Bir açıdan, bu denli küçük ölçekte işleyen fizik yasalarının, 17. yüzyılda Isaac Newton tarafından bulunan, insan ölçeğinde işleyen yasalardan farklı olması şaşırtıcı değildir. Newton fiziği bilardo toplarının masada yuvarlanmasını ve birbirleriyle çarpışmasını, bir göletin yüzeyinde yayılan dalgalan veya Mars’a giden bir roketin davranışını açıklar. Fakat başka bir açıdan, kuantum fiziğinin Newton fiziğinden çarpıcı şekilde farklı olması şaşırtıcıdır; sadece küçük detaylar bakımından değil, doğası gereği tamamen farklıdır, çünkü nihayetinde bilardo topu gibi şeyler, göletteki su ve roketler hep atomdan yapılmıştır. Nasıl olur da bütün, bazı parçalarının toplamından çok farklı davranabilir?
Bu soruyu yanıtlayan tek bir tatmin edici cevap yoktur. Hepsi eşit derecede geçerli birkaç olası cevap vardır ve bu da kendi içinde tatmin etmeyen bir durumdur. Bu cevaplar dünyamızdaki günlük yaşantımız açısından “anlam ifade eden” şeyler değildirler ve bu durum kuantum fiziğini düşünürken ele alınması gereken en önemli şeydir. Günlük yaşantımızın tamamen dışındadır. İnsan beyninin ışık ve elektronlar gibi kuantum varlıklarının “gerçekten” ne olduğunu anlaması için bir yol yoktur. Tek yapabildiğimiz deneyler yapmak ve bu deneylerin sonuçlarını, gündelik dünyamızda anladığımızı düşündüğümüz şeylerle benzetmeler kurarak açıklamaktır.
Ne Dalga Ne Parçacık
Bazı deneylerde, ışığın davranışı gölcükteki dalgaların davranışı gibi görünür; bazı deneylerde ise, küçük bilardo toplarının akıntısı gibidir; ama bu ışığın bir dalga veya parçacık veya dalga ile parçacığın karışımı bir şey olduğu anlamına gelmez. Bir soru sorulduğunda dalga gibi cevap veren, başka bir soru sorulduğunda da parçacık gibi cevap veren, gözümüzün önüne getiremediğimiz bir şeydir. Bu durum elektronlar ve tüm diğer kuantum varlıkları için geçerlidir. Belki de biz, kendi insana özgü tecrübelerimizle sınırlı olarak yanlış sorulan soruyoruzdur, ama elimizdeki sorular ve cevaplarına kalmış durumdayız.
1929 gibi eski bir tarihte, fizikçi Arthur Eddington bu durumu The Nature of the Physical World adlı , ında özetledi. “Elektron bilindik kavramlarla örülüp açıklanamaz” diye yazıyordu. “Bilinmeyen bir şey, ne olduğunu bilmediğimiz bir şey yapıyor.” Şunu da belirtiyordu: “Başka bir yerde şöyle bir şey okumuştum:
…kayrak tirsukeleler dönenip delgilendiler otgelde.” Bu açıdan, son seksen senede hiçbir şey değişmedi. Ne elektron lann (veya diğer kuantum varlıklarının) ne olduğunu biliyoruz ne de yaptıkları şeyleri nasıl yaptıklarını.
Aslında dalga ve parçacıklar gibi şeylerle zihinsel bağımızı kopararak, tüm kuantum fiziğini” Jabberwocky” diline çevirmek yardımcı olabilir; kesinlikle bu şekilde bir anlam ifade eder. Her şeyi daha çarpıcı kılan, kuantum parçacıklarının ne olduğunu veya yaptıklarını nasıl yapabildiklerini bilmeden, belli şekillerde dürtüldüklerinde belli şeyler yaptıklarını bilerek, fizikçiler kuantum varlıklarını kullanabilir hale geliyorlar. Bu biraz, kaportanın altında neler olup bittiği hakkında en ufak bir fikre sahip olmadan, kontrolleri idare ederek araba kullanmayı öğrenebilmeye benziyor.
İki örnek ele almak gerekirse, kuantum fiziği, cep telefonundan hava tahmininde kullanılan süper bilgisayarlara kadar her yerde olan bilgisayar çiplerinin tasarımının özüdür ve kuantum fiziği DNA ve RNA gibi büyük yaşam moleküllerinin nasıl çalıştığını açıklar. Kuantum fiziği üzerine çalışmak, sadece dünyevi olmayan bilim adamları için gizemli bir hobi değildir: Doğrudan, pratik getirileri vardır. Ancak bu ta, ben daha çok kuantum teorisinin gizemli ve felsefi çıkarımlarıyla ilgilendim (üçüncü bölümün bir parçası hariç) ve hiçbir şey Schrödinger’in kedisi ve mirasçılarının hikâyesinden daha ilgi çekici olamaz, Ancak kedigillerle tanışmadan önce, bazı temel kuantum fiziği terimlerine bakmak gerekiyor.
Tüm bunlar günlük yaşantımızın kuantum dünyasına rehber olmakta ne kadar yetersiz olduğuna bir işarettir ve kuantum varlıklarının ne dalga ne parçacık ne de parçacık/dalga karışımı olduğu konusunda sizi uyarmış olarak, atom altı seviyede neler olduğu konusunda biraz fikir sahibi olmaya başlamak için en iyi yolun, bu tip varlıkların dalgalar veya parçacıklar şeklinde davranacağı yolları düşünmek olduğunun altını çizer. Bu en azından kuantum dünyasının en önemli; ama aynı zamanda akıl almaz özelliklerinden biri hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar: belirsizlik.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları