Sartre’ın terminolojisine göre, Kuantum benliK ilK başta hem öze hem de varoluşa sahiptir. Ben bir Kimliğe, bir karek tere, bir tarza (bunlann bazıları Kalıtımsal özelliKler olabilir) sahip olan bir Kişi olaraK varolurum ve yaptığım şeylerin ve iliş Kilerimin bende Kalmasını isterim. Bu, bilincin fiziğini ve beynin Kuantum sistemiyle (Bose Einstein yoğunluğu) sinirsel yollan arasında süreği den iletişimi taKip eder. BilinçteKi olaylar (bilincin fiziKsel temeli olan Bose Einstein yoğunluğundaki he yecanlanımlar) beynin sinirsel sistemine geri besleme yapıp, yeni sinir geçiş yolları oluştururKen esKilerini de güçlendirir. Bunlar resmen beyne Kazılıdır. Bu geçiş yollan herhangi bir zamanda Kuantum hafıza sisteminin bir parçası olaraK bilince sinyaller gönderirler. Burada bunlann heyecanlanım desenleri yeni deneyim ya da evrim geçiren benliği örneK için hareKete geçen geçmişin farK edilme anlarının desenleriyle çaKışır.
Bundan dolayı, Kendimi yaşadığım sürece varederim, her ilişKi ben olan benliğimi değiştirir ve Kısmen yeniden tanımlar, ama ben asla Sartre’ın iddia ettiği gibi ne boş bir maziden ibaretim ne de geçmişim Kayıptır. Aslında bu, bağlanmaya anlamını ve amacını veren şeydir. Eğer bağlanma bir şeyin benliğin bir parçası olma süreciyse, bu benliK şeyleri içine alıp orada tutma becerisi olan bir şey olmalıdır. Bir “özü” olmalıdır.
Kuantum Koşullarında bağlanmadan anladığımız şey onun teK başına yapılabileceK bir şey olmadığıdır. Oysa Freud’un hem KateKsisi hem de varoluşsal seçimi böyledir. Bağlanma öteKilere doğru yöneltilen ya da onların üzerine yansıtılan bir şey değil, insanın Kendisini tanımlamasının temel yanı olaraK, yaratıcı ilişKiye girmiş sistem olaraK doğasının en temel parçasını oluşturan ötekilerle sadakat çerçevesinde güçlü bir bağ kurma eylemidir. Eğer ben sana bağlıysam bu şenle benim aynı tözden yapıldığımız, senin varlığının benimkiyle sonsuza dek birbirine örtüşmüş olduğu anlamına gelir. Bu örtüşmenin fiziksel temeli, yer tespitsizliğinin benzeri olmayan kuantum fenomeninde, ayrı gibi gözüken kuantum sistemleri arasındaki mesafe korelasyonunda ve bozonlamı birlerinin alanlannı ve kimliklerini paylaşma becerilerinde (ko alesans birleşim) bulunur.
Bunun da ötesinde, bilinci bu kuantum fenomenlerini temel alan bir varlık olarak sahip olduğum insan doğası, beden hücreleri kuantum sistemlerini (Fröhlich tarzı Bose Einstein yoğunluğu) içeren diğer tüm canlı varlıklarla paylaştığım bir doğadır. Aslında bu doğayı, varlıklannın temel özelliği ilişki kurmak olan en temel parçacıklar da dahil tüm diğer bozon sistemleriyle paylaşmm. Bozonlar, “ilişki parçacıkları” dışında bir şey değildir.
Bu yüzden bir kuantum benlik olarak tüm doğa dünyasına ve maddi gerekliliği bağlılık gösterecek bir temelim vardır. Biz hepimiz, temelde aynı tözden yapılmış durumdayız. Aynı şey, aşk, hakikat ve güzellik gibi tinsel değerler için de söylenebilir. Kuantumsal görüşe göre bunlar ne Freud^n söylediği gibi sadece benim kendi yansımalanm ya da doğamın karanlık, kabulü mümkün olmayan taraflarının yüceltilmesidir ne de Sartre’in dediği gibi hiçten yarattığım şeylerdir. Bunlar tıpkı ilişkisel bütünler gibi (kendi varlıkları içinde ilişki yaratırlar) kendi doğalanndan doğan bir varlığa sahiptirler ve bu doğa benim doğamla aynıdır.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları