Eşinizin Geçiş Süreci

Erkek ve kadınlar, aynı zamanda ebeveynolmuş olsalar da, aynı şekilde ebeveyn olmazlar. Doğumdan önce hangi siyasal ya da sosyal eşitlikçi ideallere inanmış olurlarsa olsunlar, birçok erkek ve kadın, ancak doğumdan sonra “karşı cins” teriminin gerçekten ne anlama geldiğini anlar.

Ebeveyn olmanın nasıl bir şey olduğuyla ilgili çok fazla yazılı kaynak vardır ve hemen hemen hepsi, ebeveynliğe geçişi bir “biz” meselesi olarak görür. Zaten ebeveyn olan herkes, bunun her zaman doğru olmadığını bilecektir. Gebelik sürecinin bir “biz” meselesi olduğu düşünülebilir ancak, doğumdan sonra “biz”in, kolayca “ben”e dönüştüğü görülür.

Anneliğe geçişi sırasında kadınlar, çok çeşitli duygu ve gereksinimler arasında gidip gelirler. Bir an, bu küçük ve muhteşem yaratığı kendisi dünyaya getirdiği için mutluluktan uçarken, başka bir an, ebeveyn olarak yetersizliği, kaybettiği statüsü, cinselliği, yorgunluğu ya da kaygıları nedeniyle, kendini en derin umutsuzluklar içerisinde bulabilir. Eşine ve bütün vaktini alan bebeğine duyduğu sevgi arasında gelgitler yaşayabilir ve bu durumda, eşinin, bir süreliğine bu durumu kabullenecek ve önceliği bebeğe verecek kadar olgun olduğuna dair ikna edilmesi gerekebilir.

Erkeğin geçiş dönemi ise bu denli belirgin değildir. Bu dönemde sık sık, erkeğin dikkatinin temel olarak hâlâ işinde olduğu, enerjisini buraya harcadığı görülür. Birçok erkek, bu dönemde ya daha uzun süreler çalışmaya ya da ikinci bir işte daha çalışmaya başlarlar. Bu durum elbette stres yaratan bir durumdur ancak, birçok sosyal bilimciye göre, annenin geçiş dönemi süresince, annenin fiziksel ve duygusal çalkantılarından uzakta olan erkeklerin öncelikle çok az bir değişime uğrar ve temelde, bebek doğmadan öncekilerle aynı kalır. Yeni bir baba, ilgi ve yakınlık, akla uygun düzeyde etkin bir sosyal hayat, spor ya da hobilerini yapmak ve arkadaşlarını görmek için kendine ayıracak zamanının olmasını istemeye devam eder.

Kadın, bebeğiyle bir ilişki kurmakta, erkekten tam dokuz ay daha öndedir. Bazı erkekler, bu farkı kapatma sürecinin haksızlık olduğunu düşünür ve çok çaba gerektirdiğini düşündüklerinden, kafalarını kuma gömmeyi tercih ederler.

Kadınların, doğumdan aylar sonra bile cinselliğe olan ilgilerini kaybetmiş durumda olmaları sık görülür, oysa erkekler, bu süreçte bir cinsellik krizine girerler.

Bebeklerin (ve yeni annelerin) bakılmaya ihtiyaçları vardır ve bu şefkatli bakımı gerçekleştirmek oldukça “kadınsı” bir etkinliktir. Kendisindeki bu kadına özgü yanı gören erkek, yaşadığı iç çatışma sonucu, eşinden ve ailesinden uzaklaşabilir. Bazıları, sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da uzaklaşırlar, çünkü evden uzakta ve kendi cinsel kimlikleri içerisinde kendilerini daha güvende hissederler.

Bir erkeğin ebeveynliğe uyumunu, eşinin doğum yapma biçimi de etkiler. Erkeklerin farklı doğum ortamlarına (hastane ve evde doğum) olan tepkileri ile bebeğin doğumundan sonraki davranışlarını gözlemleyen ilginç bir çalışmada şaşırtıcı sonuçlar elde edilmiştir. Araştırmacılara göre, eşleri geleneksel hastane ortamında doğum yapan erkekler, hem doğum sırasında hem de daha sonrasında “yardım ve teşvik eden kişi” rolünü daha kolay benimsemişlerdir. Bunun yanı sıra, eşlerinin doğumla ilgili sorunlarının olması durumunda, bu erekeklerin bebekleri ile de daha fazla ilgilendikleri bulunmuştur.

Araştırmada, geleneksel hastane ortamında doğum yapan kadınların, doğum ve doğum sonrası süreçte daha sıkıntılı olacağı vurgulanmıştır. Kadın, daha çaresiz, kısmen bilinci açık ya da bilinci tamamen kapalı durumda olabilir. Bu çalışmadaki bebeklerin çoğu prematüre, sezaryenle doğum ya da “düşük tepkili” olarak adlandırılan bebeklerdi ve araştırmacılar, kadın ya da bebek hasta olduğunda, erkeklerin kendi kafalarındaki kavramlar sarsılmadığı için kendilerini daha iyi hissettikleri sonucuna va mışlardır.

Oysa özel odasında doğum yapan kadınların daha sakin, itidal sahibi ve daha az desteğe muhtaç olduğu bulunmuştur. Bu şartlar altında erkekler, kendi rollerinin ne olduğu anlamak ve kabul etmek konusunda daha fazla sorun yaşamışlardır. Doğumdan sonra da bu özellikleri segileyen bir eş, erkekler için, onları kendileri hakkındaki fikirleri konusunda karmaşaya iten bir tehdit olarak algılanabilir.

Yine de, erkekler doğumdan sonra eşlerinin en büyük yardımcıları haline gelirler. İstenmeyen ziyaretçilerden eşini koruyan bir koruyucu olurlar. Ağrıları masajla gideren iyi birer ilaç olurlar. O ilk birkaç haftanın verdiği duygusal ayaklanmanın yeniden başlaması riskine karşı, kadının sarılabileceği güçlü bir dayanak olurlar. Kendisinin bu bakım sağlayan yanıyla barışabilen ve bunun değerini bilen bir erkek, daha iyi bir eş olma ve hatta daha iyi bir insan olma yoluna girmiş demektir.

Bazen, ilerlemek ve yeni ebeveynliğin getirdikleriyle yüzleşmek için, eşlerin her ikisinin de “büyümeleri” ve bir yetişkin gibi davranmayı öğrenmeleri gerekir. Doğumdan önce hangi konularda çatışmalar yaşandığını belirlemek ve birlikte, bu konuda bir şeyler yapmak işe yarayabilir. Anne olan bir kadının ihtiyaçlarını belirleyebilmeyi, bunları dile getirebilmeyi ve eşinin bunları “kendiliğinden bilmesini” beklememeyi öğrenmesi gerekir. Baba olmak ise, ilgi odağı olmaktan çıkıp, aile hayatının bütün duygusal ve pratik ayarlamalarının kendisine göre yapıldığı kişi olmaktan olgunlukla vaz geçebilmesini gerektirir. Eşlerden herhangi birinin, bu değişikliği yapmanın gerekliliğini reddetmesi, diğer eş tarafından terk edilmişlik olarak algılanır. Eşlerin, doğumdan sonra üzerinde en çok çalışmalarını gerektiren önemli konulardan biri, işte bu terk edilmişlik duygusudur.

Bunu yapmak, çok zor bir şey gibi görünse de, birçok insan bunu isteyerek yapıyor çünkü, sonunda elde edilenler, bütün bu çabalara değdiğini gösteriyor.

logo

Benzer Yazılar

Leave a Reply