KİTLESELLİKTEN UZAKLAŞAN TOPLUM

KİTLESELLİKTEN UZAKLAŞAN TOPLUM

HESAP EDİNOnlar için daha kafa karıştırıcı olan şey, içinde hareket etmek üzere eğitildikleri endüstriyel kitle uygarlığının parçalanmasıdır. İkinci Dalga yöneticileri, kitlesel üretimin en etkili ve en ileri üretim şekli olduğunu… kitlesel pazarın standartlaşmış ürünler istediğini… kitlesel dağıtımın esas olduğunu… birbirinin benzeri işçi “kitlelerinin” temelde benzer kişiliklerde olduğunu ve aynı teşviklerle motive edilebileceğini öğrenmiştir. Etkili bir yönetici, senkronizasyonun, merkezileşmenin, azamileşmenin ve konsantrasyonun, hedeflere ulaşmak için esas olduğunu bilir. İkinci Dalga ortamında, bu varsayımlar temelde doğrudur.

Ama bugün Üçüncü Dalga etkilerini hissettirirken, şirket yöneticisi eski varsayımları sorgulamak zorunda kalıyor. Şirketin uyumlu şekilde tasarlandığı kitlesel toplum, kitlesellikten uzaklaşıyor. Sadece bilgi, üretim ve aile yaşamı açısından değil, Pazar ve iş pazarı açısından da daha küçük ve daha çeşitli gruplara ayrılıyor.

Kitlesel Pazar, giderek çoğalan, sürekli değişen minik pazarlara dönüşüyor ve bu pazarlar, sürekli olarak daha fazla seçenek, daha fazla model, tür, boyut, renk ve dahası ısmarlama ürün istiyor. Bir zamanlar Birleşik Devletler’deki tüm evlere aynı siyah telefonu yerleştirmeyi uman Bell Telephone neredeyse başarıyordu şimdi telefon makinelerinde bin farklı kombinasyon veya permütasyon üretiyor; pembe, yeşil veya beyaz telefonlar, körler için telefonlar, gırtlak ameliyatı geçirmiş olanlar için özel telefonlar, inşaat sahaları için patlamaya dayanıklı telefonlar vs. Başlangıçta pazarı kitleselleştirmek amacıyla kurulmuş olan bonmar şeler, şimdi butiklere dönüştü. Federated Department Stores’un başkan yardımcısı Phyllis Sewell, şöyle tahmin ediyor: “Daha fazla le çok daha fazla uzmanlaşmaya yöneleceğiz.”

îleri teknoloji ülkelerinde ürün ve hizmetlerin hızla artması, genellikle sahte ihtiyaçlar yaratmak ve çok fazla önemsiz seçenekle kazancı artırmak için şirketin tüketiciyi kullanma girişimi olarak açıklanıyor. Bu suçlamalarda gerçek payı bulunduğu şüphesiz. Ama işin temelinde çok daha derin bir neden var. Ürünlerin ve hizmetlerin giderek artması ve çeşitlenmesi, aynı zamanda gerçek ihtiyaçların, değerlerin ve yaşam tarzlarının da çeşitlendiği anlamına geliyor.

Sosyal çeşitliliğin bu yükselişi, iş pazarındaki daha fazla bölünmelerle artıyor ve kendini yeni meslekler şeklinde gösteriyor. Gazetelerin seri ilanlarında “Mini bilgisayar programcısı” veya “Vydec Sekreteri” gibi ifadelerle karşılaşmak mümkün. Katıldığım bir konferansta, bir psikolog hizmet sektöründe 68 yeni meslek listeledi; tüketici hakları avukatından kamu savunucusuna ve seks terapistinden psikokemoterapiste kadar.

İşlerimiz giderek daha az değişebilir hale gelirken, insanlar da bundan geri kalmıyor ve özgün özelliklerini vurguluyorlar. Hâlâ kitlesel topluma uygun halde çalışan İkinci Dalga şirketleri, çalışanları ve müşterileri arasındaki çeşitliliğe nasıl dayanacakları konusunda hâlâ kararsızlar.

Birleşik Devletler’de açıkça görülmesine rağmen, toplumun kitlesellikten uzaklaşması eğilimi başka yerlerde de hızla yayılıyor. Bir zamanlar kendini son derece homojen olarak tanıtarak övünen İngiltere’de, PakistanlIlar, Batı Hintliler, Kıbrıslılar, UgandalIlardan Asyalılara, Türklere ve İspanyollara kadar çok çeşitli uluslardan insanlar yaşıyor. Bu arada sürekli gelip giden Japon, Amerikalı, Alman, HollandalI, Arap ve Afrikalı ziyaretçiler, arkalarında Amerikan hamburger stantları, Japon restoranları ve mağaza vitrinlerinde “Se Habla Espanol” gibi yazılar bırakıyorlar.

Dünyanın dört bir yanında, etnik azınlıklar kimliklerini yeniden değerlendiriyor ve uzun zamandır kendilerine tanınmayan iş, gelir ve şirketlerde yükselme haklarını talep ediyorlar. AvustralyalI Aborijinler, Yeni ZelandalI Maoriler, Kanadalı Eskimolar, Amerikalı Siyahlar ve bir zamanlar politik açıdan pasif olarak görülen diğer azınlıklar. Maine’den Uzak Batı’ya kadar, Amerikan Yerlileri kendilerini “Kızıl Güç” olarak görüyor ve kabile topraklarının kendilerine iadesini isterken, ekonomik ve politik destek için OPEC ülkelerini arkalarına alıyorlar.

Endüstri ülkeleri içinde çok uzun süredir homojenliğini koruyan Japonya’da bile, kitlesellikten uzaklaşma işaretleri artıyor. Ainu halkı ayağa kalkarken, Koreliler huzursuzlanıyor ve Sofya Üniversitesi’nden sosyolog Masaaki Takane şöyle diyor: “Japon toplumu bugün bütünlüğünü hızla kaybediyor ve dağılıyor.”

Danimarka’da, DanimarkalIlar, göçmen işçiler, deri ceketli motosikletliler ve uzun saçlı gençler arasında sokak savaşları yaşanıyor. Belçika’da, çeşitli etnik gruplar endüstri öncesi düşmanlıkları yeniden diriltiyor. Kanada’da Quebec ülkeden ayrılma tehditleri savuruyor, şirketler Montreal’deki merkezlerinin kapısına kilit vuracaklarını söylüyor ve ülkenin dört bir yanında ana dili İngilizce olan şirket yöneticileri hızlı Fransızca dersleri alıyor.

Kitlesel toplumu yaratan güçler, aniden tersine döndü. İleri teknoloji bağlamında milliyetçilik bölgeselliğe dönüştü. Yeni etnik hareketler, aynı kültürde kaynaşma eğiliminin yerini aldı. Harbeleşme araçları toplumu kitleselliğe sürükleyeceği yerde, tam tersini yapıyor. Bütün bunlar arasında, enerji biçimleri çeşitleniyor ve kitlesel üretimin ötesine geçiliyor.

Bugün bütün bu birbirine bağlı değişimler, tamamen yeni bir çatı yaratıyor ve şirketlerin veya komünist girişimlerin bu ortamda hareket etmesi bekleniyor. Kitlesel toplum şartlarıyla düşünmeye devam eden yöneticiler, artık tanımakta zorlandıkları bir dünyada ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.

Benzer Yazılar

Leave a Reply