Assam bütünüyle yemyeşil bir eyalet. Pirinç tarlaları ormanlık tepelere kadar uzanıyor ve yeşilin farklı tonlarıyla bu yükseltiler gökyüzüne ulaşıyor. Beyaz balıkçıl kuşları yol kenarlarındaki ağaçlara tembel tembel tünemiş, duruyorlar. Arada uçarak, sanki empresyonist bir dekor önünde zarif bir bale gösterisi sunar gibiler. Yol boyunca kilometrelerce pirinç tarlaları uzanıyor; yer yer ağaçlıklarla kesilen noktalarda alçak tepeler yola doğru taşmış. Derken bir çay plantasyonu karşımıza çıkıyor. Düzenli bir şekilde ekilmiş açık ve koyu renk yapraklar arasında akasya ağaçları yükseliyor. Böylece sırasıyla çay ve pirinç ekili alanlar içinden yolumuza devam ediyoruz.
Yağmur zaman zaman şiddetleniyor. Otobüs yeni binen yolcularla tekrardan kalabalıklaşmış durumda. Üstü başı perişan, şansız bir adam benim pencere yanındaki yerimde oturuyor. Esmer yüzü, birkaç günlük beyaz sakallarıyla bitkin görünüyor. Dudakları betel çiğnemekten kıpkırmızı. Çürük dişleri de aynı rengi almış. Adam hâlâ ot çiğniyor ve pencereden dışarı doğru kıpkırmızı tükürüğünü fırlatıyor. Otobüsün yarısı onun gibi ot çiğniyor, hem sadece yaşlı insanlar değil, Batılılar gibi pantolon ve gömlek giymiş gençler, çılgın renklerde sarileriyle altın ya da gümüş burun halkaları takmış esmer güzeli Hintli kadınlar da. Otobüsün içinde ilk kez o ekşitatlı kokuyu alıyorum. Sarsıla sarsıla yola devam ediyoruz. Kimsenin acelesi yok.
İstenmeyen bir misafir gibi gitmek bilmeyen muson yağmurları hiç dineceğe benzemiyor. Bu yıl özellikle çok şiddetli yağmurlarla Brahmaputra Nehri taşmış ve köyler kamplara taşınmıştı. Yağmur, yanımdaki adamın üzerine üzerine geliyor. Ben de yavaş yavaş, tapmağa kadar nasıl gideceğimi düşünmeye başlıyorum. Otobüsten inince epey bir yol yürümem gerekecek.
Bu arada otobüsün içinde mırıltı halinde konuşmalar sürüyordu. Yan tarafa geçen adam gülümseyerek, “Bundan sonraki durakta iniyorsunuz” dedi.
Ona teşekkür edip inmeye hazırlandım. Dışarıda yağmur var. Birden bu eski püskü, sarsak otobüsün içinde iyi kötü yağmurdan korunduğumu düşünerek inmek istemiyorum, ama mümkün değil tabii.
Otobüs gözden kaybolurken, dar bir patikanın tepesindeki binalara doğru yürümeye başladım. Assam hükümeti tarafından işletilen turistik tesisler oldukça rahat ve fiyatları da uygun. Yemekleri de hem doyurucu porsiyonlar halinde hem de ucuz. Assamlı otel müdürü, yağmur diner dinmez Ulusal Parka gidebileceğimi söyledi. Ama akşam beşte hava kararırken yağmur aynı hızda devam ediyordu.
Sabah dört buçukta kapımın vurulmasıyla uyandığımda parkı gezebileceğimden hâlâ emin değildim. Ortalık henüz karanlık ve sessiz. Ağaçlardan hâlâ su damlacıkları süzülüyor ve gökyüzünde bulutlar var. Saat beşte ortalık aydınlanırken, bulutların bir ucundan gökyüzü hafif hafif açılıyordu. Kahvaltı bile etmeden altı Ass samlı ile cipe atladığımız gibi beş kilometre ilerdeki fil parkına doğru yola çıktık.
Ahşaptan yapılmış yüksek bir platform üzerinde Hintli halk toplanmış, fillerin hazırlanmasını bekliyorlar. Kadınlar yine uçuşan sarilerini giymiş, erkekler bol pantolonları ve kazaklarıyla aynı şekilde rengarenk giyinmişler. Fillerin hazırlanması uzun sürmedi. Biz de platforma çıktık ve fillere binip yedi kişilik bir grupla bataklıklara doğru yola düzüldük.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları