Hindistan çok büyük bir ülke; hatta buraya ilk kez gelen biri için muazzam büyüklükte bir ülke. Şahsen ben, böyle bir boyut içinde, küçücük bir noktada insanın nasıl kolaylıkla kayboluvere ceğini bizzat yaşadım. Söz konusu nokta, Agra kentiydi; Tac Mahal ile Red Fort’un bulunduğu bu kentte, üç tekerlekli, pedallı arabaların müşterilerinden çok sürücüleri olduğu kanaatindeyim. Bu araçlar sıra halinde park edilmiş beklerken, sürücüleri de uyuklar durur. Göğe yükselen dev ağaçların altında banklara oturarak ayaklarını arabalarının kollarına dayayıp günün ortasında hareketsiz bir şekilde gözleri yarı kapalı bir sürü sürücü görürsünüz.
Uykunun ağır bastığı bu rekabet içinde, genç bir sürücü aktif bir şekilde gelip geçen yayalara laf atarak müşteri peşindeydi. Beni gözüne kestirdiğini fark ettim. Gülümseyerek bir el işareti yaptı ve “Ben Ravi” dedi. “Sizin adınız ne?” “Joel” dedim ve arabaya atladım.
Hindistan’a bir gemi turuyla gelmiştim. Aralarında en genç yolcu bendim ve gezi fotoğrafçısı olarak görevliydim. Bol paralan olduğu kadar bol zamanları da olan tur müşterilerinin tatilini belgelerken, kendime de biraz zaman ayırmak ve elime geçen bu tatil fırsatında bir macera yaşamak istiyordum.
O gün, Mughal Sheraton Oteli’nin önünden Riva’nın aracına bindiğimde, sadece yüzümü okşayan tatlı ve ılık rüzgârın tadını çıkarmaya çalışıyordum. Pek konuşmuyorduk; Ravi zaten fazla İngilizce bilmiyordu. Ama kolayca iletişim kurmuştuk. Ne yöne gideceğimizi sordu, ben de kol saatimi göstererek ona yirmi rupi uzattım. Böylece pazarlık yapılmıştı. Dört saat sonra otelde yapılacak bir dans gösterisinde fotoğraf çekmem gerekiyordu. Bu zamanı değerlendirmek üzere yola koyulduk. Riva bir tempo tutturarak pedallara dayandı. Kaldığım otelden kent merkezine doğru ilerliyorduk.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları