Farkındalık ikili değildir; akılsa ikilidir. O halde, yalnızca gözleyin.
Size birtakım çözümler öğretmiyorum. Bir tek çözüm öğretiyorum.
Yalnızca biraz geri çekilip gözleyin. Sizinle akimız arasında bir mesafe oluşturun, iyi, güzel, lezzetli, yakından keyif duyabileceğiniz bir şey ya da çirkin olsa bile, mümkün olduğunca uzak kaim. Bir film izler gibi bakın ona. Ama insanlar filmlerle özdeşleşirler.
Gençken görmüştüm, uzun süredir hiç film seyretmedim, ama insanların ağladıklarını, gözyaşı döktüklerini görmüştüm, iyi ki sinema salonu karanlıktır; insanları utanç duygusundan kurtarır bu; hiçbir şey olmamaktadır. Babama, “Gördün mü? Yanındaki adam ağlıyordu!” derdim.
Babam, “Bütün salondakiler ağlıyordu. Sahne öyleydi ki…” dedi.
“Oysa,” dedim, “yalnızca bir sinema perdesi, başka bir şey değil bu. Hiç kimse öldürülmüyor, bir trajedi meydana
gelmiyor; bir filmin yansıtılmış görüntüsü bu sadece. Perdede oynayan resimler yalnızca; insanlarsa gülüyor, ağlıyor, aşağı yukarı üç saat boyunca kendilerini kaybediyorlar. Filmin bir parçası haline gelip bir karakterin kimliğine bürünüyorlar.”
Babam şöyle dedi bana:
“Eğer insanların tepkileri hakkında ortaya sorular koyarsan, filmin keyfini çıkaramazsın o zaman.”
“Filmden keyif alabilirim, ama ağlamak istemem. Keyifli olan hiçbir şey görmüyorum bunda. Onu bir film olarak görebilirim, ama onun bir parçası olmak istemem. Bu insanların hepsi onun parçası oluyorlar,” dedim.
Herhangi bir şeyle özdeşleşebilirsiniz. O zaman o şey kaybolursa, kendilerine mutsuzluk yaratırlar. Nesnelerle özdeşleşirler, o kaybolduğunda mutsuz olurlar.
Özdeşleşme mutsuzluğunuzun kök nedenidir. Her özdeşleşme, akılla özdeşleşmedir. Sadece kenara çekilin, bırakın akıl geçsin.
Kısa sürede ortada hiç sorun olmadığım fark edebileceksiniz; kaz dışarıdadır.
Ne şişeyi kırmanız, ne de kazı öldürmeniz gerekir.
Ne tamamen dünyada, ne de tepedeki gözcü gibi görünüyorum. Nastl bir yerde olunabilir? Yaptığım her şeyin arasında hissediyorum kendimi.
Sorunlar yaratmaya devam edersiniz. Her neredeyseniz, orada olun. Tepelerde bir gözcü olmaya gerek yoktur. Hiç “meli, malı” olmamalıdır. “Meli, malı” yaşama bir kez girdi mi, çoktan zehirlenmişsinizdir. Amaç olmamalıdır. Doğru ya da yanlış olmamalıdır. Biricik günah şudur: Bölünme, değerler, kınama, paha biçme açısından düşünmek.
Her neredeyseniz… Tepelerdeki gözcüyle dünyadaki adam arasında hiçbir şey yanlış değildir. Tam olarak durmanız gereken yerdir orası. Derim ki: Her neredeyseniz, eğer bunu kabul edebilirseniz, tam o anda ve orada tepelerdeki gözcü haline gelmişsiniz. Cehennemde bile kabul ederseniz bunu, cehennem yok olur, çünkü cehennem sadece sizin reddetmeniz sayesinde varlığım sürdürebilir. Cehennem yok olur ve cennet ortaya çıkar. Her neyi kabul ederseniz, harika olur, her neyi reddederseniz, cehennem olur.
Bir azizin cehenneme ahlamadığı söylenir, çünkü onu dönüştürecek simyayı bilir. Günahkârların cehenneme, azizlerin cennete gittiklerim duymuşsunuzdur, ama yanlış şey duydunuz. Durum başka türlüdür: Günahkârlar nereye gitseler cehennem, azizler nereye gitseler cennet yaratırlar.
Azizler cennete gönderilmezler. Gönderilecek, tüm bunları başaracak hiç kimse yoktur, hiç kimse yoktur. Ama onlar her nereye giderlerse, böyledirler: Cennetlerini yaratırlar. Cennetlerini birlikte, içlerinde götürürler. Ya gühahkârlar? Cennete gönderebilirsiniz onları, ama cehennem yaratacaklardır. Başka türlü yapamazlar.
Öyleyse bir azizin ya da günahkârın tanımı nedir? Benim tanımım şöyle: Bir aziz, her şeyi cennete çevirme simyasını öğrenmiş bir kişidir. Bir günahkârsa nesneleri güzel varoluşlara çevirmeyi bilmeyen bir kişidir. Üstelik o, tam aksine, nesneleri çirkin yapmayı sürdürür.
Benzer Yazılar
- Her neyseniz çevrenize yansırsınız
- Kaluza Klein Teorisi
- Dalga fonksiyonunun çökmesi
- Kuantum Bilgisayarları
- Evren hakkında birçok bilmece