Bir eğitim dergisinde yayımlanan Genç Anneye yazılarım ilgi ile takip ediyorum. Evlenmeden çocuk sahibi olmak isteyen bir bayana dair son yazınuz üzerine hayatımı kısaca anlatmak, gayri meşru bir çocuğun neler yaşadığım ve neler hissettiğini gayri meşru yolla çocuk sahibi olmak isteyen bu bayana sesimi duyurmak istiyorum.
Ben gayri meşru bir çocuk olarak dünyaya gelmişim. Annem bir fabrikada işçilik yapıyormuş. Aynı fabrikada işçi olarak çalışan babamdan evlenme teklifi almış. Bir süre beraber olmuşlar. Evlilik hazırlıkları yapılırken babam kendi başına bir iş kurmak istemiş. Bunun için yeterli parası yokmuş. Paralı bir kadınla tanışıp fabrikadaki işini bırakmış. Bu kadınla evlenip zavallı annemi terk etmiş. Evlilik öncesi beraberliğin acı meyvesi olarak ben dünyaya gelmişim. Annem acısını yüreğine gömerek çalışmaya devam etmiş. Sadece bana değil kendi anne ve babasına da bakmak zorunda kaldığı için geceleri eve iş getirerek daha çok para kazanmanın yollarını aramış.
Annemin tek eğlencesi bana yeni elbiseler giydirip gezmeye çıkarmaktı. Bütün sevgisini bana vermişti. Annemin sevgisi beni mutlu ediyordu. Fakat büyük annem ve büyük babam beni hiç sevmediler. Bana gayri meşru çocuk muamelesi yaptılar. Bir gün olsun başımı okşamadılar. Onların iğneleyici katı sözleri hâlâ kulağımdadır. Büyüdükçe ıstıraplarım da büyüyordu. Birlikte oynadığımız çocuklar babalarından övünerek bahsederken ben boynu bükük susuyordum. Anneme sormaya cesaret edemiyordum.
Artık sokağa da çıkamaz olmuştum. Çocuklar bana ne olduğumu çok acı bir kelime ile hatırlatmışlardı. Ben her yerde insanlara uğursuzluk getiren bir şeytan gibi karşılanıyordum. Nerede kötü bir şey yapılsa kabahatli ben oluyordum. Önceleri bu haksızlıklara karşı kendimi savunuyordum, ancak zamanla öyle yorgun düştüm ki, mücadeleden vazgeçtim ve kendi kabuğuma çekildim. Çok defa, rahat edebilmek için, suçu üzerime alıyor, yapmadığım şeyin cezasını çekiyordum.
On iki yaşıma girmiştim. Okulda, çektiğim acıları ve yaşadığım mutsuzluğu yüzümden okuyan, çok iyi kalpli babacan bir öğretmen vardı. Beni evladı gibi sever, başımı okşar, hatırımı sorar, beni konuşturmaya çalışırdı. Fakat insanlara ve özellikle erkeklere karşı içim o kadar kin doluydu ki, bu iyi kalpli insanın sevgisine cevap veremiyor-dum. O beni çok iyi anlıyordu.
Bir keresinde beni bir köşeye çekilmiş gizlice ağlarken görmüş, dayanamayarak o da ağlamıştı. Benim gayri meşru bir çocuk olduğumu biliyordu. Benimle yakından ilgileniyor, babalık özlemimi gidermeye çalışıyordu. Başarılı bir öğrenci olmam ve iyi bir makama gelmem için bana özel dersler veriyor, Fransızca öğretiyordu. Bu adamdan iyilik gördükçe babama olan kinim büyüyordu. Yabancı bir insan bana bunca iyilik yaparken, öz babam neden bir gün olsun beni aramamıştı? Elime geçse, hiç düşünmeden onun boğazını sıkıp öldürebilirdim.
Bütün bu acıları ve nefreti kimselere belli etmeden içimde sakladım. Çok enteresandır ki, kendimi başkalarına karşı savunmaya çalıştığım halde, içimden kötü şeyler yapmak gelirdi. Şeytan kulağıma hep şunları fısıldıyordu: ‘Madem sen gayri meşru, aşağılık, yasak bir aşkın meyve-sisin; neden iyi olmaya çalışıyorsun. Kötülük yaparak seni aşağılayanlardan intikamını al.’
Genç kızlığa adım attığım 14 yaşlarında alçak babama haykıramadığım kinimi ona teslim olan anneme haykırdım. Annem benden duyduğu bu acı sözler karşısında dondu kaldı. Hiçbir şey söylemedi. Hayatta tek tesellisi bendim. Bütün sevgisini bana vermiş, karşılığında hakaret görmüştü. Bugün hâlâ yaptığım o kabalığın pişmanlığını duyuyorum. Annem, birkaç dakika sessiz durduktan sonra ellerimi avuçlarının içine aldı, gözlerime bakarak sevgi dolu bir sesle şöyle dedi: “Sevgili kızım, çok acı çektiğini biliyorum. Keşke senin acını da üzerime alabilsem, ama babana haksızlık ediyorsun. Onu kadın değil, para aldattı. Kısa zamanda kaderin tokadını yiyerek hatasını anladı, ancak geri dönecek gücü kendinde bulamadı. Ben onu, bana yaptığı hamsızlık için çoktan affettim. Affetmek nefret etmekten daha iyidir. Nefret insanı alçaltır, affetmek yüceltir. Yarın anne olduğun zaman bu sözlerimin kıymetini daha iyi anlayacaksın.”
O zaman içimdeki nefret yüzünden o sözlerin anlamını tam kavrayamamıştım. Fakat anneme haksızlık yaptığımı iyi biliyordum. O günden sonra çok düşündüm. Annemin ne kadar asil davrandığını anlayarak ben de onun gibi davranmaya karar verdim. Ancak babamı affetmem uzun zaman aldı. Kalbimin yumuşaması için onun ölmesi gerekiyormuş. Bir demet çiçekle mezarına gittim. Çiçekleri mezarın üzerine koyarken şöyle dedim: ‘Baba, sevgili babacığım! Belki çok istediğin halde bir gün olsun başını okşayamadığm kızın sana ilk selamını getiriyor. Ben de annem gibi seni affediyorum ve bu barış çiçeklerini sana sunuyorum.’
O anda nefretimin kaybolduğunu ve sevgiye dönüştüğünü hissettim. Kendimle olan mücadeleyi sonunda ben kazanmıştım. Ancak, başkalarının gözünde hâlâ gayri meşru bir çocuktum, elimde onların kalplerini yumuşatacak sihirli bir değnek yoktu, iki güzel insan, annem ve öğretmenim, bana doğru yolu bulmamda yardımcı olmuştu. Onların yardımıyla içimdeki nefreti yenmeyi başarmıştım.
Çok çalışarak büyük bir işletmede muhasebe şefi oldum. Ancak bir aksilik çıksa, benden kaynaklanmadığı hâlde, acaba insanlar kabahati benim üzerime mi atacak diye endişe ediyorum. Şu anda evliyim ve çok iyi bir kocam var, fakat bana ihanet edeceği veya gayri meşru bir çocuk olduğumu yüzüme vuracağı günü bekliyorum. Bunların hasta düşünceler olduğunu biliyorum, ama bir türlü kafamdan atamıyorum. Bu karamsar düşüncelerimle çocuklarımı ve eşimi mutsuz etmekten korkuyorum.
Ne zaman gayri meşru bir çocuktan bahsedildiğini duysam, tenha bir odaya çekilir, bu günahsız yavrucak için sıcak gözyaşları dökerim.”
Bu samimi yazın bir cümlesine bile dokunmadan size naklettim. Zavallı ve günahsız gayri meşru bir çocuğun başta yakın akrabaları olmak üzere toplum tarafından nasıl dışlandığını, okulda ve sokakta iyi terbiye almamış merhametsiz çocuklar tarafından nasıl horlandığını öğrenmiş bulunuyorsunuz. Daha birkaç gün evvel, babası hapiste olduğu yüzüne vurulan 13 yaşındaki bir çocuğun bu hakarete dayanamayarak intihar ettiğini gazetede okudum. Burada anne babalara, öğretmenlere ve psikologlara büyük görevler düşüyor.
Yukarıdaki yazıta bir erkek tarafından aldatılmasına rağmen ayağa düşmeyen akıllı bir anne ile gayri meşru çocuğa baba şefkati gösteren, ona karşılıksız özel dersler veren elleri öpülesi bir öğretmen bu yavrucağızın hayata bağlanmasına ve kalbindeki nefreti yenmesine vesile olmuşlardır. Böyle öğretmenlerimiz olduğu sürece geleceğe ümitle bakabiliriz.
Başta sevdiği evli bir erkekten çocuk sahibi olmak isteyen dul bayan arkadaşınız olmak üzere bu yazıtan alacağımız dersler olduğuna inanıyorum.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları