Ancak dediğim gibi, bu hikâyenin konusu para değil. Bu aşk hakkında bir hikâye. Kontratı imzaladım, çünkü henüz boşanmaya hazır değildim: binamdan.
Uzun yıllar önce, psikanaliz yaptırırken terapistim bana, “Aşk, yuvanı özlemektir” derdi. Demek istediği şuydu ki, ebeveynleri anımsatan kişilere âşık olunur. Her ne kadar tamamen gerçek olmasa da bu, terapistlerin her zaman söyledikleri bir şeydir tabii ki. Bu gezegendeki her küçük şey size ebeveynlerinizi anımsatabilir, mesela küçük bir gamze bile. Ancak burada bu konuyu tartışmak amacında değilim. Üstünde durmak istediğim husus, aşk, yuva özlemi olabilir veya olmayabilir, ama yuva özlemi kesinlikle aşktır. Apthorp’taki dairem, benim ve çocuklarımın birlikte yaşadığımız tek ortak mekândı. Taşındığımız günden itibaren kapıyı hiç kilitlememiştik bile.
Orada Max kafasını kek kabının içine sıkıştırmıştı. Jacob ayakkabılarını bağlamayı orada öğrenmişti. Nick ve ben orada, çalışmayan şöminenin önünde evlenmiştik. Orası bir aile sembolüydü. Kimliğimin bir parçasıydı; en azından sahip olmayı arzuladığım kimliğimin bir parçasıydı. Moda olmayan Batı Yakası’nda olduğu için, sadece orada yaşamak kendimi namuslu ve akıllı hissetmemi sağlıyordu. Kira olduğu için kendimi doğal hissediyordum. Pejmürde olduğu için, kendimi genç hissediyordum. Kısacası çok derin, belki de kendini beğenmiş ve tahmin ederim tipik bir biçimde, yuvaydı. Dünyadaki hiçbir yer burası gibi olamazdı.
Sonra nazar değmeye başladı. Binanın çatısında bir ceset bulundu. Dairelerden birinde yangın çıktı. On birinci kattaki dairelerden biri soyuldu ve içerdeki temizlikçiye saldırıldı.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları