Biz ormanda gezinirken, Havelock’ta büyük bir Bengal düğünü için hazırlıklar yapılıyordu. Yerli bir kız, Orta Andaman Ada sı’ndan bir gençle evlenecekti. Köyün bütün kadınları koşturuyordu. Ağaçlara hoparlörler yerleştiriyorlar, dallara renkli lambalar asıyorlar, tapınağı temizliyorlardı.
Neeraj ile küçük bir kafede soslu balık kafası ile pilav yedik. Gaz lambalarıyla aydınlatılmış kafenin açık pencerelerinden sürekli bir esinti geliyordu. Yaklaşan fırtınanın habercisi. Derken bir sağanak başladı. Kafenin teneke damına vuran sert damlalarla tam bir çılgın tropikal yağmuru. Düğün ailesi koşarak kafeye sığındılar.
Acaba düğün ertelenecek miydi? O arada, Krishna’mn resminin altında tütsüler yakmakla meşguldüler. Ve derken, yağmur ve rüzgâr bir anda durdu. Önce kısa bir sessizlik oldu, ardından ağaçlara asılı hoparlörlerden yüksek sesli bir müzik başladı. Tanrı Krishna’ya övgülerle düğün başladı.
Hindistan cevizi ağaçlarının arasında sabaha kadar dans ederek şarkılar söylediler. Sonunda gelinle damat kumsala giderken hepimiz onları izledik. Gelin zor ayakta duruyordu; annesiyle kız kardeşi onu iki kolundan tutmuş dengesini sağlamaya çalışırken kızcağız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
“Havelock’tan ayrılmak istemiyor” diye Neeraj durumu bana açıkladı.
“Adadan hiç ayrılmamış ama artık kocasının ailesiyle yaşamak zorunda.”
Gelinle damat sonunda dıştan motorlu bir kanoya bindiler. Batıya, denizin ortasında yemyeşil bir kütle halinde yükselen Orta Andaman Adası’na doğru yola koyuldular. Aslında sadece yarım günlük bir mesafedeydi ama Havelocklu küçük gelin için çok uzak bir dünya gibiydi.
Andaman Adaları’nın adını ilk kez on yıl kadar önce Londra’da bir Sherlock Holmes oyununda duymuştum. Arthur Conan Doy le’nin romanından uyarlanan oyun, İngilizlerin döneminde Hindistan’da geçiyordu.
Değerli mücevherlerle dolu bir kasanın çalınmasıyla ilgili olayların çözülmesinde anahtar karakter Hintli bir Pigme olan Tonga, belinde tabancasıyla hâzinenin peşinde İngiltere’ye geliyordu. Andaman adını o güne kadar duymamıştım bile. Ama sonra elime geçen tek tük kaynaktan biraz bir şeyler okudum. Bu arada, Sherlock Holmes’un yazarı Arthur Doyle’nin biraz hayal gücünü çalıştırdığını anladım. Andaman’da pigmeler yoktu ve adalı insanlar da, tabanca filan kullanmıyordu.
Aslen Andaman Adaları, Nicobar ve diğer Andaman adalarının kuzeyine düşen iki yüz kadar ada ve adacıktan oluşan bir takımadaydı. Bengal Körfezi boyunca güneye doğru uzanan bu adalarda yerleşimin yoğun olduğu bölgeler için, anakaradan kopup denizin ortasına taşınmış kırsal Hindistan denebilirdi. Sazdan damlarıyla küçük kulübeler, bufalo sırtında çocuklar, başlarında su testileriyle ipek sarili kadınlar, hepsi sanki ağır çekimle ülkenin filme alınmış hali gibiydi.
Yine de adaların çoğu, mercan kayalıklarından oluşan ve son yıllarda denizin dibinden yükselerek çıkan volkanlarla dolu, yaşama ve yerleşime uygun olmayan yerler. Yüzde 85’ini balta girmemiş ormanlar kaplıyor. Yirmi katlı bina boyunda ağaçlarlarıyla güney Asya’daki yağmur ormanlarının en etkileyici örnekleri burada bulunuyor. Öte yandan kumsallar, tıpkı kartpostallardaki gibi, altın gibi kumuyla ve palmiyeleriyle muhteşem.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları