Sonepur özgürlük savaşçısı

Sonepur özgürlük savaşçısı

logoSonepur’a, özgürlük savaşçısının heykeline çelenk koymak üzere yola çıkışımız çok tantanalı oldu. Shoba Tiyatrosu sahipleri bize bir koruma göndermişti ve bu, bana kendimi çok önemli bir insanmışım gibi hissettirdi. Tiyatroya geldiğimizde çevremizi saran izleyicilerin arasından bize bir yol açtılar ve geçip gittik. Ne de olsa, 1871 yılında Sonepur’a gelen Nepal başbakanının maiyetindeki gibi üç yüz korumamız ve Nepal prenseslerinden cıvıl cıvıl bir haremimiz yoktu!

Balon gibi sönmüştüm. En azından heyecanlı bir karşılama töreni bekliyordum. Bunun yerine kan ter içinde öfkeli polisler heykelin çevresinde yığılmış trafiği açmaya çalışıyordu. Bir de kaçık bir hokkabaz elindeki ludoo’iarla gösteri yaparak dikkatleri üzerine çekmek için çabalıyordu. Tiyatronun yöneticilerinden biri elime bir çelenk verdi. Heykelin çevresini saran demir parmaklıkların üstünden atlayıp çelengi heykelin başına geçirdim ve bu onurun bana verilmiş olmasından dolayı bir şey yapmam gerektiği düşüncesiyle, önünde hafifçe eğildim. Ben parmaklıklardan geri dönerken kaçık hokkabaz yanıma gelip bana sarıldı.

Daha sonra korumalarımızın kanatları altında, depo gibi koskocaman bir binanın önüne geldik. Duvarlarda çeşitli giyinme aşamalarında kadın resimleri vardı. Dört polis, ellerinde uçları kurşun kaplı bambu coplarla kapıda bekliyordu, insanlar içeri girmek için yığılmıştı.

“Shoba Tiyatrosu’na hoş geldiniz, Mr. Shand” diyerek müdür beni karşıladı. O arada sesini yükselterek, “Gördüğünüz gibi, çok rağbet gören bir tiyatrodur” dedi ve sesini alçaltı. “Gelin, lütfen. Arka kapıdan gireceğiz.”

içerisi bir uçak hangarına benziyordu. Tül bir perdenin arkasındaki sahnede, yıldızlı bir gecede palmiye ağaçlarıyla hazırlanmış bir dekor vardı. Sahnenin alt kısmında, orkestra demir parmaklıkların gerisinde yerini almış, müzisyenler aletlerini akort ediyorlardı. En önde yirmi beş rupilik en pahalı koltuklar vardı; üç kademeli    dikenli telle ayrılmış bölümde ise, beş rupilik koltuklar. Günde üç gösteri yapan tiyatro bin sekiz yüz kişilikti. Bizi önce kulise aldılar. Çaylarımızı içip kek yiyerek sanatçılarla tanıştık. Aşırı makyajlı şişko kadınlar, payetli pırıl pırıl kıyafetler giymişti.

Erkeklerin matadorlar gibi sımsıkı pantolonları da işlemelerle göz alıyordu. Kaplar açılıp da halk içeri hücum ettiği anda, bina şiddetli bir şekilde sarsıldı.

Benzer Yazılar

Leave a Reply