Yeni/eski dağıtım ahlâkı üzerine

Yeni/eski dağıtım ahlâkı üzerine

Bilimin ilerlemesiyle birlikte sistemlerin güzelliğini ve de kırılganlığını çok daha iyi öğreniyoruz belki. Ancak güçlerin birbirlerine bağımlılığı ortaya çıktıkça dini geleneklerimizin evrensel bilgeliğine daha çok vurgu yapılmaktadır. Taoculuk yin ve yang arasında dinamik bir tamamlama süreci üzerine kuruludur. Yahudi mistisizminde ilahi varlığın madde dünyasının hem içinde hem de ondan ayrılmış bir halde olduğu kabul edilir. Hıristiyan doktrininde ise Teslis adı verilen üç ayrı varlıktan oluşmuş tek bir Tanrı anlayışı bulunur.

Dogmaların farklılıklar gösterdiği aşikârdır, ancak bu örneklerde ve diğer bütün dinlerde sevgi ve yaratıcılık akışına dayalı bir gerçeklik algılaması neredeyse ortaktır. Bilimsel akıl artık gerçekliği ağlar ve ekolojiler, enformasyon ve diyalog etkileşimleriyle açıklama eğiliminde. Fransız paleontolog ve rahip Pierre Teilhard de Chardin gibi ruhani akıllar benzer bir birliğin tüm madde ve bilinç düzeyine kadar uzandığını düşünmektedirler.

Sistem olarak kavranılan ne kadar yeni olsa da, “vermek, almak ve dağıtmak”ın tarih öncesine uzanan uygulamaları bulunmaktadır. Kültürel antropologların da ortaya koyduğu gibi, anaerkil değerler üzerine kurulu toplumlarda doğrudan bir alış veriş süreci yerine dağıtmaya dayalı bir ekonominin bulunması dikkat çekicidir. Kimileri bu olguya “armağan ekonomisi” de demektedir. Yazar, araştırmacı Genevieve Vaughan özellikle anne rolünün üstün tutulduğu eski toplumlarda zenginlik ve bereketin çok daha dengeli dağıtıldığını tespit etmiştir. Doğa Ana modelinden yola çıkan bu toplulukların iyilik ve hakkaniyeti gözeterek ulaştıkları denge ve uyum aslında hep içgüdüsel bir cömertlik sisteminden kaynaklanmaktadır. Bu şekilde, dağıtmaya verilen öncelik; başarı, statü, birikim ve kazanmak gibi daha ataerkil ve maskülen değerlere dayalı günümüz sistemlerine neredeyse taban tabana zıt bir örnek teşkil etmektedir.

Bu yeni/eski dağıtım ahlâkı üzerinde kafa yormak bile bir çeşit meydan okumadır üstün tuttuğumuz pek çok değere. Önceliği dağıtmaya atfettiğimiz sürece, vermek kazanmaktan daha değerli; almak, satın alıp tüketmekten daha o nurlu; dağıtmak ise, toplum için, risk getirisi ya da yatırım kazancı gibi anlayışlardan çok daha faydalı olmaktadır. Bu verme ve alma eylemi her ne kadar feminen bir karakter ve anaerkil bir değer olsa da, sadece kadınlara özgü bir şey değildir. Bu haliyle Cari Jung’un anima kavra mı her bireyin bilincinde, hem erkeğin hem kadının vücudunda ve ruhunda bulunan yin ve yang’da tamamlanmaktadır.

Yazar, cerrah Dr. Leonard Shlain TheAlp habet versus the Goddess (Tanrıçaya karşı Alfabe) adlı kitabında kolektif anima’yı tamamlayan bir teori öne sürmektedir. İnsan beyninin işleyişini iyi anlamış bir doktor olarak, kitabında tarihin şu anki hareketini sol beyin hâkimiyetinden sağ beyin hâkimiyetine doğru kültürel bir akış olarak tanımlamaktadır. Uzmanlaşmaya yöneliş, çizgisel süreçler ve değişmez metin ile ortaya çıkan aşırı gelişmiş akılcılık ifadeleri yerlerini artık daha kapsamlı, görüntü odaklı ve duygusal, esnek etkileşimlere bırakmaktadır ar
tık. Enformasyon teknolojisi, özellikle de video, beynimizin bilgiyi işleyip izlenim edinme süreçlerini değiştiriyor. Bu, oturması nesiller sürebilecek, uzun soluklu bir değişim; ancak rekabetçi ve dışlayan mahiyette bir “böl ve yönet” ilkesinden, daha işbirlikçi bir duyarlılığa sahip “yarat ve birleştir” ilkesine doğru bir hareketin varlığı yadsınamaz.

Benzer Yazılar

Leave a Reply