Yavaşlayıp biraz ara verin

Yavaşlayıp biraz ara verin

Yavaşlayıp biraz ara vermekle daha dengeli yaşamaya başlanır, cömertliğin çağrısına daha açık olur ve etrafınızdaki yaratıcı imkânların daha çok farkına varırsınız. Her değişimde olduğu gibi burada da bir tutum değişikliği gerekmektedir. Hakikatin sürekli değişiyor olmasına rağmen bizler sürekli aynı arzuların peşinde koşarak ve sürekli daha fazlasını isteyerek sonu gelmez hüsranlara maruz kalıyoruz. Gerçekten değişimi istiyor olabiliriz, ama genelde bunun için bir bedel ödemeye hazır değiliz. Değişimin sürekli belirsizlik demek olduğu düşünülürse rahatlığı seçmek anlaşılır bir şeydir aslında. Ancak bu rahatlık yıkıcı olsa bile, bizi hasta ve mutsuz bireylere dönüştürse bile ona o kadar sıkı sıkıya tutunuyoruz ki, bizi iyileştirecek hakikati ve değişimi tehdit olarak görmeye başlıyoruz. Ne kadar tuhaf görünürse görünsün, cömertlik değişimin içinden yeşerir ve değişimin kendisi çoğu zaman başkalanna verebileceğimiz en cömert hediyelerden birisidir.

Kişiyi değişime götüren rahatsızlık hissi içerden gelen cılız bir sesle başlar genelde duymazdan gelmenin tercih edildiği bir ses, kendini daha fazla aktiviteye vererek susturulmak istenen bir ses, yaratılan bağımlılıkların arasında kaybolup giden bir sestir bu. Değişmek için gereken çabanın çok fazla olduğuna inanırken, aslında gözümüzün önündeki gerçeklerden kaçınmak için daha fazla enerji ve kaynak harcadığımızın farkına varamıyoruz. Ancak vücudumuzun ve ruhumuzun bilgeliği de gösteriyor ki, ne kadar uzaklaşmak istersek isteyelim hakikatin ortaya çıkması engellenemez. Bu hakikat, bu değişim çağrısı çoğu zaman vücudumuzun ve duygularımızın içinde yer eder ve kendini çeşitli hastalıklar ve “trajediler” şeklinde gösterir. Sonuçta bu hakikat statükonun içinde kapana kısılmış halde daha fazla duramadığı zaman su yüzüne çıkar ve geldiğinde onu tanımamamız söz konusu olamaz.

Kariyerine önem veren bir kadındı o, hiç evlenmemişti—bağımsızlığına düşkündü. Artık iyice yaşlanmıştı, pek çok arkadaşının öldüğünü görmüştü; göz açıp kapayıncaya kadar seksen beş olmuştu bile. Dizlerinde şiddetli ağrılar oluyor, inatçı bir öksürük yakasını bırakmıyordu bir türlü. Bastonsuz sokağa çıkamaz olmuştu artık. Zaten kış da gelmişti bu mevsimde dışarı çıkmak hiç de akıllıca bir hareket olmazdı.

Komşulardan biri huzurevine çıkmasını ö nermişti; parasmı karşılayabileceği, şöyle güzel manzaralı bir yere. İster kendi eşyalarını götürür, isterse yeni eşyalar da alabilirdi. En iyisi de, bir düğmeye basınca hemen gelecek bir doktorun olmasıydı. Hem yemek yapması da gerekmeyecekti.

O da bunun iyi bir fikir olduğuna karar vermişti ama gitme vakti yaklaşırken bir huzursuzluk kaplamıştı içini. Şimdiki yerinde kalsa daha iyi olacaktı sanki; taşınmak ona iyi gelmeyecekti. Aslında komşuları sürekli rahatsız etmekten hoşlanmıyordu ama bu haliyle alışverişe çıkması imkânsızdı. Markete gittiklerinde onun için de birkaç şey alabilirler miydi acaba? Siz beni dert etmeyin diyordu herkese ama onun için endişelendiklerinin de farkındaydı.

indir (6)

Benzer Yazılar

Leave a Reply