Yaşamın Amacı

“Yaşamın amacını kararlaştıran zevk ilkesidir. Bunun etkenliği yönünden hiçbir kuşku yoktur. Gene de onun prog ramlanyle tüm dünyanın arası açıktır. Bu programdaki istek lerin tümünü gerçekleştirmek olanağı yoktur. Evrenin tüm düzeni ona karşı çıkar. “Yaradılış” planı, insanın mutlu olması amacım içermemektedir, diyeceğimiz gelir.”

Freud, yaşamın kendisinin insan temel dürtülerinin toplumsal ya da çevresel isteklerle uzlaşması için hiçbir çıkış yolu bulunmayan bir nevroz olduğunu söylemek istedi. Savaş, acı, kanşıklık ve doyumsuzluklann tümü uygarlık pahasına olmuştur.

O insanın ruhunda geleceği hakkında iyimser olmaya neden olabilecek hiçbir olumlu öz bulamadı.
Bununla birlikte; Freud’ün saf uyanıklık kavramına tümüyle yabana olmadığım gösteren bazı kanıtlar vardır. O bunu “Okya nussal Duygu” olarak tanımlamaktadır.

“Zihinsel yaşamlarında bu ana duygunun yerleştiği birçok kişiler vardır… Bu durumda ona uygun olan fiziksel içeriği tam olarak sonsuzluk ve evrenle bir bağ olacaktır. Bu arkadaşınım okyanussal duyguyu aydınlattığı fikirlerinin eşidir.”

Bununla birlikte Freud, sonsuz birliğin okyanussal izlenimim olumlu olarak gözden geçirmedi.

Bu gibiyaşantılan “gerileme” olarak nitelendirdi. “Gerileme” ezici huzursuzluğa bir tepki olarak daha önceki gelişme evrelerine dönüş tepkisidir. Örneğin, belirsiz bir durumda büyücek bir çocuk parmağım emebilir ya da bir yetişkin korunma ve bakım için anne babasını andıran güçlü bir kişi isteyebilir.

Freud, okyanussal izleminin ego’nun dünyanın, geri kalan ünden farklılaşmadığı ve zevk ilkesinin egemen olduğu çocukluk durumuna bir gerileme olduğunu belirtti. Freud olgun ego’nun, dünyayı tümüyle saran, asıl birliğinden sadece çekingen bir ü alıkoyabileceğim ve bunun olması gereken olduğu görüşünü savundu. Freud, insanın kalıcı bir okyanussal sonsuz mutluluğa sürekli olarak varabileceği konusunda kötümserdi. Bu izlenim konusundaki tartışmayı kuşku dolu kesin bir notla sona erdirdi: “Kurduğumuz bu düşle daha fazla oyalanmamızın anlamsız olduğu açıktır. Çünkü bu varsayılamaz, hatta saçma şeylere götürür.”

Daha sonraları gerilemeyi yorumlayanlar arasında önde gelen Emst Kris, değeri yüksek biçimde bir gerilemenin sanatçı ve dâhilerin belirgin özelliği olduğuna dikkati çekti. Böyle kişiler bir yandan en derin bilinçaltı yaşantılarım karıştırmak yeteneğine sahipken, öte yandan olgun bir kişinin ince duygulu, ayırıcı ve ilişki kurucu becerilerini de kişiliklerinde bulundurabilmektedirler. Kris, bu olgun, yararlı biçimde gerilemeyi “ego’nun hizmetinde bir gerileme” olarak tanımladı. Psikanalist Shafîi, Meditation’daki saf uyanıklık yaşantısının, daha önceki bir bütünleşme durumuna denetim altında yararlı bir gerileme olarak anlaşılabileceğini gösterdi.

Saf uyanıklığı açık olarak izlemiş, meditation uygulayıcıları, öteye geçiş olayının bir gerileme olup olmadığım sorabilirler. Bununla birlikte Shafii’nin yorumu psikanalitik kuramdaki son gelişmelerin Freud’ün olgunlaşma olanaksızlığına yönelik temel düşüncelerinin yemden sınama eğiliminde olduklarım göstermektedir. Freud, kişinin içinde temel çatışmanın çözümü için, pek az umut gördü.

Çünkü okyanussal duygu yoluyla kendisini gösteren derin psikolojik kaynağın gücünü değerlendiremedi. Saf uyanıklığı gözden geçirirken, insanın en derin psikolojik çatışmalarım çözümlemede bir yol olduğunu ve bundan dolayı olgunlaşma olanağının yolunu açtığım gözden kaçırdı.

Yaşamın Amacı

Benzer Yazılar

Leave a Reply