Kuantumun gizli sırları

Kuantumun gizli sırları

Küçük park bir dünyaydı. Mahallelinin yakın çevresine duyduğu duyarlılıktan kaynaklanmış ve mahallenin yerli halkıyla başıboş bırakılmış arazi arasında oluşan yaratıcı diyalog sayesinde büyümüş gelişmiştir. Bu diyalog sayesinde geniş bir mahalle ve bir park yaratılmıştır. Parkın ilk planından habersiz sakinler parkın düzenli tutarlılığı içine çekilmiş, ona ayak uydurup onu ilk kuranlarla aynı dünyayı paylaşmışlardır. Park, daha mütevazı bir ölçekle “yaşamış ve yaşayan bir şey” olarak tıpkı Colosseum ya da Chartres gibi hâlâ ayaktadır.
Mahalle sakinleri parkının yaratılması fikri, ilk kez, Londra tiyatrosunda etkinlik gösteren, içinde duyarlı ve eğitimli insanların bulunduğu bir müzik grubundan çıkmıştır.

Bunlar, o tür bir mahallenin neye ihtiyacı olduğunu daha iyi bildiklerine inanan belediye memurları tarafından azarlanmış ve “bir grup seçkin” diye aşağılanmışlardır. Onlann bu arazi için düşündükleri proje ya bir otopark ya da küçük, kasvetli bir şehir parkıydı.

Londra’nın bir iç mahallesinde oturan îrlandalı, Hintli ve PakistanlIlar Viktoıya tarzı korkuluklardan ve garip

Latince isimli ağaçlardan ne anlayacaklardı?

Tüm dünyada şehir mahallelerini düzenleyen şehir plan lamacılan, belediye memurlan ve hükümet mimarlan aynı küstahlığı gösterirler. Kendileri iyi planlanmış mahallelerde, düşsel evlerde yaşayabilirler, fakat kulevari beton bloklar ve dümdüz açık alanlar ancak “kitleler”in takdir edebileceği türdendir. Aynı küstahlık veya muhtemelen miskinlikten kaynaklanan düşüncesizlik, kötü planlanmış okullar ve spor merkezlerinin oluşmasına yol açar.

Şehirlerde, insanlara yağlı ve tatsız “plastik” yiyecekten başka bir şey sunamayan sürüyle lokanta ve giyim mağazalannda özensizce kesilmiş, sentetik giysiler vardır. “Bu insanlar bunlardan daha iyisine layık değildir.”
Fakat yığınlar bile bilinçlerinin fiziği içinde kendi doğalarını taşırlar ve bu doğanın çevrelerine yansıdığını görmek isterler. Geçmişte, daha kırsal ve basit zamanlarda bu aynı insanlar kendi giysi ve eserlerini yaptıklarında, bu ürünler evlerini dolduruyor ve yaşamlarını zenginleştiriyordu. Bugün böylesi kreasyonlar artık “halk sanatı” ya da “köylü el işi” olarak nitelendiriliyor ve onlara sahip olma ayrıcalığı mali durumu iyi olanlara aittir.

Bugünün büyük şehir işçileri ve “köylüler” ihtiyaçlarının karşılanması, giysilerinin tasarımlanması, yiyeceklerinin seçimi ve evlerinin inşa edilmesi konusunda başkalanna bağımlıdırlar. Fakat, içine plastik ve beton şeylerin girmesinden dolayı kendilerini keşfedemedikleri yoksullaşmış bu dünya, onların dünyasıdır ve modern toplumun dokusunu yiyip bitiren onlann bu yabancılaşmasıdır.

Benzer Yazılar

Leave a Reply