Karma nedir nasıl işlenir?

Karma nedir nasıl işlenir?

Böylece yeni hayatın yeşermesi için yer açılmış; vermek, almak ve dağıtmanın yeniden başlamasına izin verilmiş olur.

Musevilikte hayat yolu farklı ifadelerle anlatılıyor olsa da aslında sözü edilen şey aynıdır. Haham Arthur Green’in “Üç Sütun” adını verdiği bir modeldir bu. Museviliğin asla bitmeyecek ilk hazinesi yani temel sütunu Tevrat’tır. Tanrının yaşayan kelamını ifade eden ve de Tanrının sonu gelmez fal ve aşkınlığım görmemizi sağlayan bu yasanın incelenmesi asla sona ermeyecektir. Yahudiler için Tevrat alınmıştır Sina’da bir topluluğun insanlarına gönderilmiş Tanrının yasası ve bir özgürlük vaadidir o. Kişi ruhani anlamda hayatını bu çalışmaya vermeli, Tanrının iradesini yaşatan ve dağıtan bir vücut olmalıdır.

ibadetin ikinci sütunu gündelik duaları, Tevrat okumalarını ve topluluğun bayramlanna katılmayı ifade eder. Tanrının yasasını alanlar; karşılığında hürmet, sadakat, tövbe ve hayır işlerini sunarlar. Vermek bir çeşit duadır; dua ise müşterek bir sunuştur. Üçüncü sütun olan şefkat Yahudilere, muhtaç olanla paylaşmalarım buyurur. İsiah peygamberin ifadesiyle “dulun, yetimin, çıplağın, evsizin ve mahkumun” (1:17) 308 ihtiyaçlarına cevap vermeyi gerektirir. Cennet ve dünya arasında yaşarken cennete yakışır şekilde, yani cömertçe var olmayı gerektirir. Yasayı tarihsel bağlamı içinde araştıran akademisyenler bunun bizim bildiğimiz anlamda bir sözleşme olmadığının altını çiziyorlar. Yasa yoluyla lütuf ve vecibelerin alışverişinin karşılıklılık temeline oturtulmadığını anlamak ge re kir. Yasayla hakkettiğimizden çok daha fazlasını almamızın nedeni, bunun başkalarına da dağıtmamız istenmesidir. Böylece en muhtaç olan insanlar bile Tanrının çocukları olduklannı hatırlayacak, haysiyetlerini yeniden kazanacaklardır.

Müslümanlar için var olan İslam’ın Beş Şartı’nın üçüncüsü zekâttır. Kelime anlamı olarak “arınmak ya da çoğaltmak” demektir. Bütün varlıkları yaratan tek bir Tanrıya inanç, haysiyet ve vecibelerde eşitliği gerektirir. İslam’da zenginliğini yoksul ve muhtaçla paylaşanın bu dünyada ve öbür dünyada Tanrının lütufundan daha çok alacağı öğretilir. İslam anlayışına göre insan kendine bahşedilen lütufu paylaşmak mecburiyetindedir. Muhtaç olana sadece lütuf gibi bir hediye verilmekle kalınmaz, eylemlerin kendisi de bir dua olur çıkar. Eylemler bütün te
vazuuyla Tanrıya sunulur. Tanrı da kendi ölçütleriyle verir karşılığını. Tanrı bahşettiği merhamet, şefkat ve adaletle bu dünya üzerinde yarattığı dengenin, cennetteki tamamlayıcı dengenin sureti olduğunu söyler. Ramazan ayında oruç tutmanın önemi, bütün topluluğu cömert bir fedakârlıkta birleştirip eşitliği sağlamasındadır. Kişinin bir gün aç kalarak her gün açlık çekeni daha iyi anlaması ve Tannnın nimetlerinin kıymetini daha iyi bilmesi istenir.

Hıristiyan inancında îsa, müritlerine vermeyi, almayı ve dağıtmayı öğretmektedir. Luka İncil’inde şöyle der: “Ver ki sana da verilsin” (6:38). Yuhanna’da ise: “İste ki alasın”. Yine Luka’da müritlere şu hatırlatılır: “Ne verirseniz onu alacaksınız” (6:38). İsa, bir Yahudi hahamından bekleneceği gibi vermek ve almak arasında bir simetriyi umursamamaktadır aslında. Onun salık verdiği şey egoyu boşaltıp Tanrının iradesine teslim olmak ve de başkalarına hayat ve özgürlük vereni dağıtmaktır. Bu cömertliğin merkezindeyse, Tanrıdan aldığımız merhamet ve rızanın başkalarına dağıtılması, yani bağışlama yer alır. Dağıtmakta vermenin rolü İsa’nın şu vaazında açıkça vurgulanmaktadır: “Haktanırlığa susamış olanlara selam olsun, onlar hak ettiklerini alacaklardır,” “Merhametli olanlara selam olsun, onlar merhamet göreceklerdir,” “Arabulucululara selam olsun, onlar Tanrının çocuklarıdır” (Matta 5:3). Burada öğretilmeye çalışılan, kendimizi Tanrının cömertlik anlayışına teslim etmektir. Bu coşkun dağıtma eylemini en iyi özetleyen sözlerden biri de şudur: “En çok kim verdiyse, ondan daha fazlası da beklenecektir”.

Benzer Yazılar

Leave a Reply