Kağnı arabaları

Kağnı arabaları

logoKağnı arabalarını, daha da yavaş hareket eden yük dolu el arabalarını ve her türlü akıl almaz durum ve pozisyonda yol alan ya da park etmiş araçları geride bırakmıştık. Ravi, yılan gibi kıvrılarak uzayan trafiğin içinden kamyon ve otomobilleri ustalıkla teğet geçerek işini mükemmel bir şekilde yapıyordu. Bu arada bir deri mağazasının reklamı altında inekler yolu kesmişti. Az sonra nehre giden bir inek sürüsüne daha yol verdik. İneklere baktıkça, reklam panosundaki ayakkabı, çanta ve kemerler gözümün önünde canlanıyordu.

Ravi bir virajda durdu, bana dönerek gülümsedi ve arkama bakmam için işaret etti. Çalılıkların arasından Tac Mahal görünüyordu. Nehre düşen gölgesiyle ulaşılmaz, muhteşem bir güzelliğe tanık olduğumu söylemeliyim; ama yine de bu yolculuğumda en etkileyici sahne bu değildi. Tekrar yola koyulduk. Sağa sola saparark, eğri büğrü yan sokaklara girip çıkarak, çoğu toprak yollardan geçtik. Kimi çıplak, kimi yırtık pırtık giysiler içindeki çocukların bir sopa ve bir şişe kapağıyla top oynadıklarını gördüm. Kimisinin üzerinde Red Sox ya da uydurma isimler yazan tişörtler vardı.

Bu arada, aracın tekerleklerin arasından tavuklar kanat çırparak kaçışıyordu. Tam da düşlerimde canlandırdığım Hindistan’daydım! Parmağımla dokunabileceğin ve tüm duyularımla hissedebileceğim bir gerçeklikle buradaydım! Bir mahalleden geçerken Ravi gelip geçen insanlara el sallayarak yeşil kapılı bir evin önüne durdu. Arabadan indi, boyaları çıkmış ahşap kapının önünde kendisini izlememi işaret eti. Onun evi olabileceğini düşündüm. Loş ve küçük bir odaya girdik. Ocağın üstünde alüminyum bir kapta su kaynıyordu. Yaşlıca ama temiz pak bir kadın, odadaki iki sandalyeden birini göstererek oturmamı işaret etti.

Elimde sıcak bir çayla, bu davetten sessiz bir keyif alarak Ra vi’nin evinde oturuyordum. “İngilizce biliyor musunuz?” diye sordum yaşlı kadına. Ağır ağır başını bir taraftan diğer tarafa salladı. “Hindu dilini konuşuruz” dedi ama kusursuz bir İngilizcesi vardı. “Biraz da İngilizce… okuldan öğrendiğimiz kadarıyla. Bir de filmlerden, tabii. Evimize hoş geldiniz.”
Çayımı bitirip yaşlı kadına bu içten konukseverliği için teşekkür ettim. Ravi dışarıda mahallenin gençleriyle sohbete dalmıştı. Yüzündeki gülümse hiç eksilmeden, arabasına yaslanmış beni bekliyordu. Birden içimden gelen bir dürtüyle elimi cebime atıp yirmi rupi daha çıkarttım ve ona verdim. Sonra da, evrensel işaret diliyle iki parmağımı öne arkaya hareket ettirerek yürümek istediğimi anlattım.

“Geriye yürüyerek mi döneceksiniz?” Bir yandan da, beni doğru anlayıp anlamadığını soran gözlerle arkadaşlarına baktı.

Benzer Yazılar

Leave a Reply