Geleceği değiştirmek için, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, kendimizi de zihnimizi, davranışlarımızı, kararlarımızı, önyargılarımızı radikal değişimlere açık tutmamız gerekiyor. İnsanı boğan bir kazanma/kaybetme ortamında aktif işbirliğinin sağlanması için bu umudun sürekli beslenmesi şarttır. Böyle bir değişimde kilit rol cömertlikte; yani dağıtımı sağlayan çaba, enerji ve ahlâktadır. Ancak cömertliğin üretken bir şey olduğunu da hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir. Zira cömertlik sadece ihtiyaçlara ya da acil durumlara hitap etmekle kalma
malı; aynı zamanda başka imkânların doğmasına da önayak olmalıdır. Dünyamızdan ve çevremizdekilerden, karşılıklı bir ilişki olmadan sadece almak ahlaken ne doğru ne de uzun ömürlü olabilir. Kişisel, toplumsal ve ekonomik refah için önceliğimiz vermekte olmalıdır. Son derece saldırgan, rekabetçi bir modelin tehditlerinden ve yıkımından kurtulmaya çalışırken bir ideolojiyi bırakıp bir diğerine takılma hatasına düşmemeliyiz. Anaerkil prensiplerde olduğu gibi daha dairesel ve kucaklayıcı bir yaklaşım, kendimizi cömertlik üzerine kurulu bir hayat tarzına adamak demektir. Bunu yaparken cömertliği politize etmeden ve de cinsiyet tartışmalarına bulaştırmadan kendi içimizde hissede bilmeli, insan olmamızın önemli bir unsuru olarak kabul edebilmeliyiz.
Kadın hep yazar olmak istemişti. Göğüs kanserini yendikten sonra bir roman yazmaya girişti. Romanın konusu, umudu hastalığındaki deneyimlerinde bulan bir kadındı. Yazdıklarmı hiçbir yayınevi basmak istemeyince kocası, evlilik yıldönümlerinde hediye olarak kitabı kendi parasıyla bastırmayı teklif etti. Kitabın bütün gelirini göğüs kanseri olan kadınlara aktarmaya karar vermişlerdi. Sonra birkaç eş dost ve meslektaş katkıda bulundu, editör daha önce aynı hastalıktan ölen bir arkadaşının anısına yardım etmeyi teklif etti, hatta kendisi de kanseri yenen kapak tasarımcısı bile hizmetlerini sundu. Kadın gruplan devreye girip binden fazla kopyayı dağıttı.
Satıştan gelen bin dolar, arabasında kızıyla yaşamaya çalışan ve kemoterapi gören hasta bir kadına gitti. Bu parayı kira için kullanarak kışı atlatabilirdi artık. Bunun ardından yenilenme ve iyileşme süreci başladı. Birkaç aya kalmadan diğer kanserli kadınlara yardım eden grup çalışmaları organize etmeye başladı. Artık o da vermek, almak ve dağıtmanın mesajını ileten bir öğretmen olmuş, seminerler vermeye başlamıştı. İhtiyacı olan şeyi almış ve bunu, vermeyi ya da almayı uman diğer insanlara dağıtmaya başlamıştı.
Vermek, almak ve dağıtmak sadece organizasyonların ekonomisinde mevcut değildir. Kişinin tutum ve eylemlerini değiştirmesi için uygun bir yöntemdir aynı zamanda. Mekanik ekonomi ve toplumumuzu şekillendiren önyargılar, cömertlik anlayışımızı da etkilemektedir. Çoğu insan cömert olmaya mecbur kaldığında bundan neler elde edebileceğini düşünme eğilimindedir. Genelde “Ne verebilirim?” diye değil de, “Verdiğimle ne yapacaksın?”, “Bu bana kaça mâl olacak, karşılığında ne alırım?” diye sorulur. Bu tarz hesaplar dağıtım ruhunu öldürmektedir. Eşlik eden bir şüphe duygusuyla şartlı alışveriş gerçek cömertliğin serpilip gelişmesini de engellemektedir. Verme şansımızı kullanacağımız yerde, yapılacak işleme standartlar getirerek içten bir diyalog ya da ilişki kurma imkânını da yok ediyoruz.
Göstere göstere yapılan hayır işlerinde dönen paralar muhtaç insanlara yardım etmek gibi iyi bir amacı gölgeleme tehlikesini de taşımaktadır. Bu tip faaliyetlerdeki yöntemler, her ne kadar bağışlar evVzlere, muhtaç kadınlara, sokak çocuklarına ve uyuşturucu rehabilitasyon merkezlerine gidiyor olsa da insanda bir şüphe bırakmaktadır. Bu verme eylemi yanlış yola sapmış gibi görünebilmektedir. Bağış yapacak insanlar kendi sosyal çevrelerindeki diğer insanlarla bir araya gelmekte ve yardım edecekleri insanları nadiren görmektedirler. Bağış toplama eylemi başarılı, ancak dağıtım ilkesi kusurludur.
Gönüllülük etkinliklerinde, kişi başkaları için zamanını ayırırken basit bir alışverişten öte verme, alma ve dağıtmanın ruhuna vakıf olmak zorundadır. İnsanlar çoğu zaman, verme yönünde bir adım atmadan önce “Yardım etmek istiyorum,” ya da “Ne yapmam gerekiyorsa söyleyin,” diyerek davet beklerler. Eğer vermek için fırsat aramak yerine bu tarz bağlantısız, pasif bir tutum sergilenirse yeterince akış dağıtıma kanalize olamayacaktır. Bunun da yalnızca almaktan bir farkı olmayacak, dolayısıyla aradaki etkileşim cömertlikten uzak kalacaktır.
Benzer Yazılar
- Burçlar ve Yaratıcılık: Sanatsal Enerjinizi Keşfedin
- Tarot Kartları ve İçsel Şifa
- Astroloji ve Sağlık: Hangi Burç Hangi Organı Temsil Ediyor?
- Tarot Falı ve Günlük Pratikler: Kendi Kartınızı Çekme
- Rüyalarınızda Ölen Kişilerin Mesajları