DOĞANIN YENİ İMGESİ

DOĞANIN YENİ İMGESİ

Kozmik Manzarayı KeşfetmekBu fikir çatışmasını göstermek için, doğa imgemizdeki değişimden daha iyi bir örnek bulamayız.

Son onyılda, dünyanın biyosferindeki tehlikeli değişimlere cevap olarak dünya çapında bir çevre hareketi gelişti. Bu hareket, kirlilik, yiyecek katkıları, nükleer santraller, otobanlar ve saç spreylerinden daha fazlasına saldırdı aslında. Bizi doğaya bağımlılığımızı yeniden düşünmeye zorladı. Bunun sonucu olarak, kendimizi doğayla kanlı bir savaşa girişmiş olarak görmek yerine, dünyayla ortak bir yaşamı veya uyumu vurgulayan yeni bir görüşe doğru ilerliyoruz. Düşmanca tutumu bir kenara atıp, düşmanca olmayan bir tutuma geçiyoruz.

Bilimsel seviyede, bu durum, doğa üzerinde yarattığımız etkileri yumuşatabilmek veya yapıcı şekillerde yönlendirebilmek için ekolojik ilişkileri anlamayı amaçlayan binlerce araştırmaya bizi götürdü. Bu ilişkilerin karmaşıklığını ve dinamizmini yeni anlamaya başlıyor, toplumun kendisini geri dönüşüm, yenilene bilirlik ve doğal sistemlerin taşıma kapasitesi gibi kavramlarla yeniden yapılandırıyoruz.

Bütün bunlar, doğaya karşı popüler tutumlarda belirgin bir değişime neden oluyor. Kamuoyu gözlemlerini veya pop şarkılarının sözlerini inceleyelim, reklamcılıkta görsel imgelere veya vaazların içeriklerine bakalım, sık sık doğaya karşı romantik de olsa vurgulu bir saygıyla karşılaşıyoruz.

Şehirlerde yaşayan milyonlar kırlık alanların özlemini kuruyor ve Şehir Toprak Enstitüsü kırsal kesimlere doğru belirgin bir kayış gözlemliyor. Doğal yiyeceklere ve doğal çocuk doğumuna, emzirmeye, biyoritimlere veya vücut bakımına ilgi son yıllarda patlama derecesinde arttı. Halkın teknolojiye karşı şüphesi o kadar yaygın ki bugün Gayri Safi Milli Hasıla’yı yakından takip eden en tek yönlü zihniyetler bile en azından doğanın korunması gerektiği fikrini savunuyorlar; teknolojinin doğaya verdiği zararların önceden tahmin edilmesi ve önlenmesi, aldırmazlık edilmemesi gerektiğini belirtiyorlar.

Ona zarar verme gücümüz arttığından, dünya artık İkinci Dalga uygarlığının sandığından daha kırılgan hale geldi. Aynı zamanda, her an biraz daha büyüyen ve karmaşıklaşan bir evrende giderek küçülen bir nokta halini alıyor.

25 yıl kadar önce Üçüncü Dalga başladığından beri, bilim adamları doğanın en ücra köşelerini araştırabilmek için yeni araçlar icat ettiler. Bu lazerler, roketler, hızlandırıcılar, plazmalar, fantastik fotoğrafçılık becerileri, bilgisayarlar ve ışın cihazları, hayal gücümüzden fırlayarak etrafımızı sardı.

Dahası, bu baş döndürücü genişlikte, bize dünyanın yaşam içeren tek gezegen olmayabileceği söyleniyor. Astronom Otto Struve şöyle diyor: “Gezegenleri olması gereken yıldızların muazzam sayısı, birçok biyologun yaşamın belli karmaşık moleküller bulunduğu takdirde özgün bir özellik olduğu sonucuna varması, tüm evrende kimyasal elementlerin aynı olması, güneş gibi yıldızların yaydığı ışık ve sıcaklık, sadece Dünya’da değil, Mars ve Venüs’te de suyun bulunması, bizi düşünce tarzımızı değiştirmeye zorluyor.” Bu da, dünya dışında diğer gezegenlerde yaşam bulunabileceği anlamına geliyor.

Elbette ki küçük yeşil insanımsılardan söz etmiyoruz. UFO’ları da kastetmiyoruz. Sadece, yaşamın dünyayla sınırlı olmayabileceğini söyleyerek, doğa ve içindeki yerimiz hakkındaki düşüncemizi değiştiriyoruz. 1960’lardan bu yana, bilim adamları karanlığı dinleyerek uzak mesafelerde yaşayan zeki canlılardan sinyaller almayı umuyorlar. Birleşik Devletler Kongresi, “Evrende Diğer Yerlerde Zeki Canlılar Bulunma Olasılığı” konusunda seminerler düzenliyor. Pioneer 10 uzay aracı, yıldızlar arası yolculuk yaparken bu canlıların bulma olasılığına yönelik resimli bilgiler taşıyor.

Üçüncü Dalga kendini giderek daha fazla hissettirirken, kendi gezegenimiz giderek küçülüyor ve daha kırılgan görünüyor. Evrendeki yerimiz giderek küçülüyor. Evrende yalnız olmayabileceğimiz düşüncesi bile, bizi bir an durup düşünmeye teşvik etmeye yetiyor.

Doğa imgemiz, artık eskisi gibi değil.

Benzer Yazılar

Leave a Reply