Banaras’ta Festival

Banaras’ta Festival

Ebedi Şişme ve Basit BaşlangıçlarHaftanın yedi gününe karşılık dokuz dini festival yapılan Banaras’ta her festivale yeni heykeller getiriliyor. Bir satıcının ifadesine göre Kenya’dan çok az fildişi geldiği için fildişi heykeller zor bulunuyor; bu yüzden, ustalar sandal ağacından ince oyma işleri yapmaya yönelmiş. Sandal ağacından bir Ganej heykeli ya da Banaras dokuma kumaşları üzerine yapılmış ve daha pahalı olan bir tanrı figürü, Hindistan’a özgü birer anı olarak alınabilir. Bu kumaşlar çok gözde. Hiçbir gelin, en az bir Banaras kumaşından sırmalı ipek bir sarisi olmaksızın çeyizini tamamlamış saymıyor. Buda’nın kefeni için özel olarak seçilen bu Banaras pamuklu kumaşı son derece yumuşak fakat o kadar sıkı dokunmuş, öyle ki, yağ bile sızdırmıyor.

Bugün artık dokuma ve kumaş boyama işleri daha çok, Hindu ya da Buda dininden yüzyıllar içinde din değiştirerek, Müslüman olanların elinde. Geleneksel sarilerden bir tane satın almak için dokumacılara doğru gittik. Akşam bastırmak üzereydi. Çilelerle yeni boyanmış tavus kuşu mavisi, pas kırmızısı, yosun yeşili ve parlak leylak rengi çileler kurutulmak üzere iplere asılmıştı. Kapıları açık duran dükkânların her birinde bir dokuma tezgâhı vardı; üzerlerinde birer çıplak lamba asılı olduğuna göre geceleri de bu tezgâhların başında iş devam ediyordu.

Kasım İpek Galerisi yazan bir dükkâna geldik. Kapının önünde ayakkabılar duruyordu. Ev halkının oturduğu birkaç oda ve avludan geçerek büyük bir sergi alanına geldik. Yer şilteler ve örtülerle kaplıydı. Mobilya yoktu. Sadece duvarlarda çelik dolaplar ve tavanda gürültülü bir şekilde çalışan bir pervane vardı. Müşteri memnuniyeti Hintliler için önemli. Sakalları kınalı zayıf bir adam bize sütlü çay ikram etti. İsteğe göre kakule ve öğütülmüş fındıkla özel çaylar da sunulabiliyor. Müşterilerin eski zamanlarda iyi cins kumaşın kalitesini anladıklarından yakınarak sohbete başlayan dükkân sahibini dinlerken, bir yandan da betel yaprakları çiğniyorduk. “Şimdi gelip parayı bastırıyorlar ve paketlerini alıp gidiyorlar.”

Sonra çelik dolaplar açıldı. Ejderha motifleri ve diğer Çin sembolleriyle işlenmiş brokar kumaşlar, kaşmir şal desenleriyle dokunmuş ipek kumaşlar çıktı. Ayrıca saten ve ipekpamuklu karışımror ganze ve altın bordürlü incecik, yumuşacık kumaşlar… Parası çok olanlar için, dokunmaya kıyamayacağınız rüya gibi nefis ipek ve altın iplerle saf altın dokunmuş kumaşlar. Banaras’ta bu ipi üreten tek kişi almış ama kumaş boyama sanatı devam edeceğe benziyor.
Banaras’ın gece hayatında müzik, konserler de kumaş satışı gibi keyifli. Banaras’ın eski aristokratlarının son demlerinde, bu gece hayatının yavaş yavaş tadını çıkarmaya bakın. Müzisyenlere saygı sonsuz ama zengin patronlar koskocaman konser salonlarında bu müzik gösterilerinin zaman kaybı olduğunu söylüyorlar. “Koskocaman mekânlarda izleyiciyle sanatçı nasıl iletişim kuracak?”

İzlemeye gittiğimiz müzik salonu yavaş yavaş konuklarla dolmaya başladı. Erkekler kutra ya da pijamalarıyla, kadınlar çiçekli giysileriyle yerde halının üzerine oturuyor. Konser sırasında çiğnemek üzere betel yapraklar dağıtılıyor. İnsanlar minyatür sanatının incelikleri, yerel bir meyve olan langra mangolarının iyisinin nasıl olması gerektiği veya Ganj’ın temizlenmesi projeleri üzerine sohbetler yapıyor.

Ardından müzisyenler gruplarıyla ve öğrencileriyle sahneye çıkıyor. Eğer Bismillah Han öğretisinden gelen bir müzisyense, izleyiciler yerlerinden kalkıp karşılıyor, ayaklarını öpüyor ve her türlü isteğini yerine getirmek üzere etrafında pervane oluyorlar. Tütün mü yoksa özel bir yaprak mı, yoksa viskisoda mı istiyor? Derken müzisyenler önceden hazırlanmış yastıklar üzerine oturarak yerlerini alıyor.

Konserler adeta sonsuza kadar sürüyor. Bazen şafak saatlerine kadar, izleyiciler takdir ve övgülerle “vah, vah” diye kendilerinden geçmiş halde bu konserleri dinliyor.

Banaras’ın övündüğü dört şey var: Dullar, kutsal boğalar, stepler ve münzeviler. Hindu toplumu tarafından dışlanan pek çok dul kadının Banaras’a geldiği doğru. Beyaz renkli kıyafetleriyle, kimi kafasını kazıtmış dul kadınlar Ganj’ın kıyısında dua edip ilahiler okuyorlar. Banaras’ta hayır kurumlarının kurduğu ashram’larda yaşıyorlar. Mumukshu Bavan adında “özgürlükleri” için bir araya gelmiş kişilere açık bir evde dullar ve yaşlılarla yaşamdan ellerini ayaklarını çekmiş münzeviler kalıyor.

Genelde kalabalık ve pis sokaklarıyla Banaras da diğer Hint şehirlerine benziyor; dolayısıyla, burada tertemiz, sakin bir köşe bulmak beni şaşırtmıştı. Bembeyaz boyalı binalardan oluşan komplekste geniş yürüyüş alanları, bahçeler ve avlular vardı. Günlük işlerini herkes son derece ciddiye alıyordu; 110 yaşında bir dul kadına çay içiren bakıcı, topladığı sebzeleri kurutulmak üzere bir yaygı üzerine dizen yaşlı adam gibi. Mutsuz evliliğinin ardından ilahi okuyan dul kadın da, diğer herkes gibi halinden memnundu. Üst katta, bir zamanlar üniversitede tarih bölümü başkanlığı yapmış yaşlı bir Hintli bilge, Shankaracharya’nın eserlerini tercüme ediyordu. Yanından geçerken, işinden başını kaldırıp bana baktı.

“Size ilahilerden bazılarını vermemi ister misiniz? Bu ilahileri söylemek ruhuma çok iyi geliyor. Banaras’taki ruhani hava dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Burada ölürsem özgürlüğüme kavuşacağıma inanıyorum. Moksha her Hintli’nin hayalidir.”

Ölmek isteyenlerin ve yaşamak isteyenlerin kenti Banaras; çılgın bir keşmekeş ve aydınlanma. Pek çok yönüyle, Hint kentleri içinde en “Hintli” olanı.

OM… Bu ölümsüz sözcük her şeydir… ebedi ve ezeli anlamda… geçmiş, bugün ve gelecek, hatta sonsuzluk anlamında. OM. Duyuların ötesinde, evrimin son noktası. Tek taraflılık ve sevgi. Bunu bilenler, üstün benliğe kavuşur… üstün benliğe kavuşanlar bunu bilir…

Benzer Yazılar

Leave a Reply